sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolar
Kur'an Dinle
Sesli Makale

KUTSAL YOLCULUK

KUTSAL YOLCULUK
16.09.2020
0
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

 

Hamd; yoktan var eden, varlığından haberdar eden, kullarının isteklerine cevap veren, kulları ile olan ilişkilerinde rahmeti ilke edinen, kullarını Cennet’e davet eden ve bilet parasını da kendisi veren ve o davete icabet edecek vasıtaları yaratan ve el-Bais ismi ile harekete geçiren, mümin kullarını ölüyken dirilten ve insanların arasında yürümesi için onlara bir nur veren, mümin kullarını bilgisizlerden ve davete icabet etmeyenlerden hem dünya hem ahiret hayatında birbirinden ayıran yegane Mabud, İlah ve Rabb olan Allah (cc)’a mahsustur.

Kur'an Dinle

Salat ve selam, hak din ile gönderilen ve Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından bir ruh(Kur’an) ile desteklenen, İslam nedir Kitap nedir bilmez iken bir nur(Kur’an) ile önü aydınlatılan ve kendisine yetişmiş ve kendisinden sonra gelecek olanlara bu nuru öğreten ve onları da aydınlatan, ittiba gösterilmediği takdirde rıza-i ilahinin ve muhabbet-i ilahinin elde edilmesinin mümkün olmadığı Allah Rasulu (sas)’in üzerine olsun.

Ve selam O(sav)’nun tertemiz ehl-i beytine, vasıfları Tevrat’a ve İncil’e konu olan, düşmanlarının dahi takdirine şayan olan, Allah(cc)’ın imanlarını ve itaatlerini tasdik edip doğruladığı ve kullarına bir örnek olarak seçtiği ve Rasulullah (sav)’e arkadaşlık etme ve O’nu koruyup muhafaza etme şerefine erdirdiği Sahabe-i Kiram’a, tabiine teb-i tabiine ve tüm müminlerin üzerine olsun.

İyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak bir toplumun ifsada düşmemesi, dağılıp parçalanmaması ve ahlaki seviyelerinin çökmemesi için olmazsa olmazlardandır. Eğer ki bir topluluk bu görevi ihmal ederse insanlar arası bağlar zedelenir, hayasızlık yayılır ve düşmana kolay lokma haline gelirler. Kur’an’da ve Sünnet’te bu göreve çok dikkat çekilmiş ve ehemmiyet gösterilmesi emredilmiştir. Zaten toplumsal alanda çöküşün ve helakın gerçekleşme sebebi olarak bu iki kaynakta birçok nakil mevcuttur ve saraheten bildirilmiştir.

Bu ayki yazımızda bu görevin nasıl yerine getirileceğini değil yerine getirmeme sebeplerinden ve getirilmemesi halinde nelerin olabileceğinden bahsedeceğiz inşaAllah. Bu meseleyi izah edecekken Rasulullah (sav)’ın şu hadisini kendimize rehber edineceğiz;

Sesli Makale

Nu’man b. Beşir (ra)’den rivayet edilmiştir; Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur;

“Allah’ın koyduğu sınırlarını gözetmeyenlerle, sınırlar içinde kalanlar şuna benzerler. Bir topluluk düşünün ki gemiyi aralarında paylaşmışlar. Bir kısmı yukarı katta, bir kısmı aşağı katta oturuyor. Aşağıdakiler yukarıya çıkıp kendileri için su alıyorlar ve yukarıdakiler bundan rahatsız oluyorlar. Bunun üzerine aşağıdakiler ellerine baltayı alıp geminin dibini delmeye kalkışıyor. Yukarıdakiler onların yanına gelerek; “Niye böyle yapıyorsunuz?” diyorlar. Onlar da; “Siz bizden rahatsız oldunuz ama bize de su lazım” diyorlar. Şimdi diğerleri onların ellerini tutar yaptıklarına engel olurlarsa hem onları hem de kendilerini kurtarırlar. Onları kendi hallerine bırakırlarsa hem onların, hem de kendilerinin ölümüne sebep olurlar.”[1]

 

Yolculuk, sabır ve dayanıklılık isteyen bir iştir. Hele bu yolculukta birden fazla kişiler varsa yolculuğun sağlıklı ilerleyebilmesi başka şartları da beraberinde getirir. Hele hele bu yolculuk çok önemli bir iş içinse şartlar iyice gözden geçirilmeli ve bu şartlara hassasiyet gösterilmelidir. Ve bu yolculuğa çıkmış olan kimseler ise niçin yola çıktıklarını hiç unutmamaları gerekir. Bu şartlara bağlı kalmak için olmazsa olmazdır.

Şunu net bir şekilde söyleyebiliriz ki bu gemi çok önemli bir iş için yola koyulmuştur ki; o da Allah’ın dininin hakimiyetidir. Bu gemi de bu amaç için yola çıkmış kimliğe sahip topluluğun temsilidir. O geminin fertleri de bu topluluğun her bir bireyini temsil etmektedir. Üzerinde yürüdükleri deniz ise birçok ihtiyaçlarını karşıladıkları dünyayı ve amaçlarına ulaşmak için kullandıkları vasıtaları temsil etmektedir.

Hadiste bildirildiği üzere geminin altında yer alanlar, bu ihtiyaçlarını ve amaçlarına ulaştıracak vasıtaları karşılamış oldukları suyu temin ederken yukarıdakilere rahatsızlık veriyorlar ve bir karar alıyorlar. Aldıkları karar son derece tehlikeli olmasına rağmen bu tehlikeyi kendilerine hissettirmeyecek bir bahane buluyorlar. Ve buldukları bahanenin geçerli olduğuna da kendilerini inandırıyorlar. Hadisin bu kısmını biraz değerlendirelim;

Yaşamış olduğumuz hayatta kendimize gaye edindiğimiz şeyler; konumumuzu belirleyen faktördürler. Bu gaye edindiğimiz şey(gemi) bize kabiliyetlerimiz çerçevesinde ya da gaye edindiğimiz davanın(geminin) maslahatına uygun bir konum belirler. Yani bu konum ya geminin üstüdür ya da altı. Bu gaye edindiğimiz dava belli başlı kriterleri göz önünde bulundurarak ya geminin altında ya da üstünde bir yer ayırır bize. İşte burada en kritik nokta şurasıdır; İçinde bulunmuş olduğumuz konumun muhtevasına çok iyi hakim olmalıyız. Yani ne yapmamız gerektiğini, nerede durmamız gerektiğini vs. Hepsinden önce şunu çok iyi bilmeliyiz ki o gemi yürüsün ve başına bizim sebebimizle bir iş gelmesin diye orada bulunmaktayız. Çünkü hayatımızdaki bu amaç(gemi) bizim için hayati bir değere sahiptir.

Bizim asıl amacımız o gemiyi, üstünde yürütebileceğimiz uygun bir sahanın üzerinde sağ salim yürütebilmektir. Bu yürütme eylemi geminin menfaatinin her türlü şahsi menfaatlerin üzerinde tutmakla ancak mümkündür. Bu da altında ya da üstünde konumumuzun belirlenmesine sebep olan yeteneklerimizi, kabiliyetlerimizi kullanmak ve güdülen maslahatı muhafaza uğrunda fedakarlık göstermekle mümkün olur. Oraya neden geçtiğini bilmelisin. Ne yapması gerektiğini bilmeyen ve buna sahip çıkıp muhafaza etmeyen bir kimse ne kadar sağlıklı bir hayat yaşayabilir ki?

Bu gemi deniz üzerinde seyrederken geminin altı ile üstü arasındaki diyalogların devam ettiği sırada hadiste belirtildiği üzere bir hadise gerçekleşiyor. Geminin altındakiler bir karar alıyorlar ve aldıkları bu karar çok tehlikeli. “…Bunun üzerine aşağıdakiler ellerine baltayı alıp geminin dibini delmeye kalkışıyor.”

Bir anda kendilerini hedefe götüren geminin maslahatını unutuyorlar. Kendilerini büyük bir tehlikeye atacak bir karar alıyorlar. Bu kararı alma sebepleri olarak yukarıdakilere zarar vermemeyi düşünmeleri ve suya olan ihtiyaçlarının bir an onları gaflete düşürmesi ile maslahatlar zihinlerinde yer değiştiriyor. Sanki geminin suyun üstünde ilerlemesi için yukarıdakiler su sıçratmamaları ya da suya olan ihtiyaçlarını ertelememeleri gerekiyor da bu kararı almışlar gibi. Gemi delindikten sonra yukarıdakiler ıslanmakla kalmayıp boğulacak o suya olan ihtiyaçlarını karşılama hırsı ise helak olmalarına sebep olacak.

Bu kararı alırken bir şeyler sanki gözlerini kör etmiş gibi. Bu kör eden şey ne olabilir? Bu kör eden şey; Geminin maslahatını unutmak, kafasına göre bir karar almak ve amaçların gaye haline getirilmesi.

Geminin maslahatını unutmak; İnsan uğrunda mücadele ettiği şeyi unutmazsa ne yapması gerektiğini ve nelerden uzak durması gerektiğini bilir. Hedefine ulaşmak isteyen insan gözü hedefte olduğu müddetçe yolunu kaybetmez, sendelese de ayağa kalkar ve kendisini hedeften uzaklaştıracak olan şeyleri de görür. Nerede olduğunu bilir ne kadar kaldığını bilir uzaklaşmış ise uzaklaştığını anlar, yavaşlamışsa yavaşladığını anlar. Önündeki çukurları görür. Hedefi ile arasına girecek olan şeylere müsaade etmez. Ya da hedefini görmesine engel olacak olan yollara girmez. Eğer olur da kafasını aşağıya eğerse yani gözü hedeften başka bir yere çevrilirse. Muhakkak başka şeyleri hedef edinecektir. Geminin altındakilerin yukarıdakileri ıslatmamak ya da suyu temin etmeyi hedeflemesi gibi. Fakat şunu unutmamak gerekir. Eğer başka bir hedefe göz çevrilmişse bu asıl hedefinden daha çok uzaklaşmasına hatta tamamen ters istikamette hareket etmesine sebep olacaktır. Eğer o alttakiler aldıkları kararı uygularlarsa gemi batacak ve helak olacaklardır. İşte o geminin batmasına sebep olan şey onların hedef değiştirmesi olacaktır.

Hedef değişir değişmez menfaat önceliği de değişir. İnsan hedeflediği şey uğrunda bütün menfaatleri göz ardı eder. Bütün menfaatlerin üzerinde tuttuğu şey ya kendisini kurtarır ya da kendisini batırır. Dolayısıyla hangi menfaati üstte tuttuğumuza dikkat etmeliyiz. Peki soruyorum geminin altındakilerin üstte tuttukları menfaat onları kurtarır mı yoksa batırır mı? Elbette ki batırır. Ama dikkat edin amaçları batırmak değildi. Böyle bir niyetleri de yoktu. O zaman gözden kaçırılan nokta şurası; Onlar geminin ancak biz bu gemiyi batırmak istiyoruz diyenler tarafından ya da büyük bir alabora ile yıkılacağını sanıyorlardı. Bu geminin batma sebebi olarak kendi aldıkları kararın, amaçlarının, niyetlerinin ve amellerinin sebep olacağı belki akıllarına bile gelmemiştir. Onlara bu oyunu; gemiyi batırmak isteyenlere mani olacak ya da alabora olursa buna dair bir hazırlık yapacak bu fertleri böyle kandırmayacağını çok iyi bilen şeytan kendi elleriyle bu gemiyi yıkabileceklerini unutturarak oyununu oynamıştır.

Yani şeytan aslında o gemiyi biri yıkmak isterse mani olmalarına yönelik ya da alabora olursa alacakları tedbire yönelik bir hile kurmayıp; kendi işlediklerinin, söylediklerinin ve kalplerinin durumunun o gemiye vereceği zararı unutturarak bir hile kurmuştur. Bunu da sağ taraftan yaklaşarak birilerinin iyiliğini istiyormuş gibi ya da muhtaç oldukları şeyi temin etme yolunda her yolun mübah olabileceği gibi bir vesvese ile başarmaya çalışmaktadır.

O geminin menfaatinin ve maslahatının çıkmış olduğu yolculuktan sebep bütün menfaatlerden üstün olduğunu hatta bu geminin maslahatının her türlü maslahattan önce gelmesinin kendileri içinde bir maslahat olduğunu unutmaları, nefislerine uymaları, durmaları gereken yeri bilmemeleri, sorumluluklarını yerine getirmemeleri kalplerinde bir deliğin açılmasına sebep olmuştur. Kalpte açılan bu delik onları gemide de bir delik açmaya itmiştir. Kalbinde bu deliğin açıldığı kişiler potansiyel gemi delicidirler. Kalplerin bir an evvel onarılması şarttır. Açılmamışsa tedbir şarttır. Şeytan nasıl ki onlara gemiyi delmeyi bazı gerekçelerle gerekli göstermişse o kişinin kalbindeki deliği de bu metotla açmıştır. Ticaret yapmayı, ev almayı, araba almayı, ya da her konu hakkında konuşmayı, müdahale etmeyi, evlenmeyi, dinlenmeyi, uyumayı, gezmeyi, kafa dağıtmayı, fikir beyan etmeyi, para kazanmayı da bazı gerekçelerle gerekli göstererek o deliği açmaya yol bulmuştur. Eğer nefis ön plana çıkarsa, dinin, davanın hakimiyeti unutulursa, hudutlara dikkat edilmezse, düşünerek konuşulmaz hareket edilmez, kalp korunmaz muhafaza edilmezse bahsettiklerimiz gündeme gelecektir. Her zaman her yerde dininin emrettiği gibi davranacak konumunu bileceksin. Seni ilgilendirmeyen, sana daha çok zarar verecek olan şeylerden uzak duracak ve davranışların, hareketlerin, söylediklerin hedef olarak kendine belirlediğin şeye yakışıyor mu yakışmıyor mu ona bakacaksın. Şunu hiçbir zaman unutma; “O gemi yürüyecek ve sen o gemi yürüsün diye varsın…”

Kafasına göre karar almak ve amaçların gaye haline getirilmesi: Yukarıda da bahsettiğimiz gibi hedef, amaç unutulursa arızalar baş gösterecektir. Ufku daralan bu kimse hayatını gördüklerinden ibaret zannederek kararlarını kendi kafasına göre alır. Çünkü gördüklerinin ötesine geçemeyen bu kimse gerekli bağlantıları kuramadığı için durması gereken yeri bilemeyeceğinden nefsine göre hareket edecektir. Aldığı ya da alacağı kararın ne kadar zararlı olacağını kestiremeyen bu kimse zarar verecek olan bu kararı araştırma, sorma, danışma gibi bir yola başvurmaksızın bunu yapmaya hak sahibi olduğunu sanacaktır. O an kendisine bir sınır çizer ama bu sınır çizme işi normal sınırları biraz daha genişletme eylemidir. Çünkü olması gereken sınır kendisine sorması, danışması, araştırması gerektiğini ya da ne yapması gerektiğini gösterirken o bu sınırı daha da genişleterek kendisini engelleyen bir şeyin olmadığını göreceği için bu tehlikeli olan kararı alacak ve uygulamaya koyulacaktır.

Amaçların gaye haline gelmesi ise o suyu temin etme zaruretini hissetmektir. Burası önemli; “su aldıkları için değil su alma yöntemleri yanlış olduğu için tehlikeli bir iş içindeler.” Suyun zaruret olması onun uğrunda verilecek her türlü mücadeleyi mübah yapmaz. İşte burasının iyi anlaşılması gerekir. Evet dünya insan için gereklidir. Bu su götürmez bir gerçektir. Fakat dünyadan istifade edecekken kullanılan yöntem çok önemlidir. Hele hele böyle bir geminin içinde bulunuyorsa kişi daha da dikkatli olmalıdır. Gemi önemli bir yolculuk içindeyken bu geminin sahip olduğu bu önem, değer unutulursa SU DEĞERE BİNECEKTİR.  Suya ihtiyaç hasıl olur olmaz bütün önemli olan şeyler değerini yitirecek ve o suyu temin için değerli olanlar bile feda edilir seviyeye gelecektir. Geminin altı geminin tamamı olmasa da geminin bir parçasıdır. Geminin bir parçası diye de önemini yitirecek değildir. Yani eften püften bahanelerle, çok acele olmamasına rağmen acele hissedilmesiyle ya da o kadar ihtiyaç hasıl olmadığı halde ihtiyaçmış gibi düşünmekle geminin altında delik açmanın hiçbir geçerli mazereti yoktur. Görevini sorumluluğunu unutarak bu gibi durumların telaşesi içiresine girerek hem kendisine hem çevresine zarar vermesinin hiçbir geçerli yönü yoktur. O an ani olarak ya da normal gerçekleşen bir olay telaş içerisine sokar da gemide olduğunu unutursa beyin ihtiyaç duyduğu şeye odaklanacak ve onu teminden başka bir şey düşünmeyecektir. Ticaret yapmak, para kazanmak, evlenmek, uyumak, konuşmak, vs bunlar tehlikeli değil tehlikeli olan bunları kullanma yöntemidir. Eğer bunlar kullanılacak diye davanın gerekliliklerinden taviz verilirse işte tehlikeye götüren yani o geminin altını delen bir ihtiyaç haline dönüşür. Yukarıda da dediğimiz gibi; yolculuk sabır ve dayanıklılık ister…

Amaçların geye haline gelmesi; amaçlanan hedefe ulaşmak için bazı programlar, çalışmalar yapılır. Bu program ve çalışmalar birer gayedir, vasıtadır. Eğer onlar amaç olmaktan çıkar gaye haline gelirse hedef kaybolur ve bu uğurda ilerleme de kaydedilmez. Evet su bir ihtiyaçtır ama hedef değildir. Hedefe giden yolda bir araçtır. Ne zamanki hedef su olur bütün çalışmalar gayretler geminin su üstünde yürümesi uğrundayken suyu temin etme yeni hedef olur. Ve kararlar, çalışmalar bu yönde olmaya başlar. Tek sorun suyun varlığı ya da yokluğu olur. Su varsa bir gayret içinde olmazlar, çünkü görev tamamlandı. Eğer yoksa bir telaş içerisini girilir ve en kolay yoldan nasıl temin edilir diye düşünülür. Eğer amaçlanan hedef uğrunda gaye haline getirilen çalışmaların bir bölümünde bulunulursa görevin yerine getirildiği düşünülür. Amaç su değil miydi onlar için? Evet. E tamam işte aldık suyu. Amaç orada olmak bulunmak ya da yapılması gerekeni yapmak değil mi? Evet. E tamam geldik, yaptık işte. Gördüğünüz gibi bu kadar basit. Amaç küçülünce mücadele de küçülüyor. E küçük olan amaç yerine getirilmemişse temini için de büyük mücadele vermeye gerek kalmayacaktır. Gemiyi deler oradan alırız suyu ne gerek var yukarıya çıkmaya. O gemiye su sokmanın tek bir şartı var. O da yukarıya çıkıp almak. Bu şarta bağlı kalmalısın. Bu yöntem bir meşakkat istese de sana birçok hayrı kazandıracaktır. Harici yöntemler gemiye, sana ve içindekilere büyük zararlar verebilir. Amaç su değil onu temin etmek de değil. O bir araç. Dünya da öyle. Yapılan çalışmalar, programlar da keza aynı şekilde. Onları amaç haline getirme, onlarla yürü, yüksel.

Bu gemi ile yolculuk yapanlar ya da yapacak olanlar şunu akıllarından hiçbir şekilde çıkarmasınlar: “Bu geminin menfaati ve maslahatı her türlü menfaatin ve maslahatın üstündedir. Ve bu geminin yürümesi için uyulması gereken şartlar vardır. Çünkü çünkü çünkü; BU GEMİ ÇOK KUTSAL BİR YOLCULUK ÜZERİNDEDİR…”

Ve bu gemiyi ancak bunu çok iyi anlamış ve sahip çıkmış hal ve hareketlerini bu düstura göre ayarlayanlar yürütecektir…

Devam edecek İnşaAllah…

SELAM VE DUA İLE..

TEVFİK ALLAH’TANDIR…

VELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN…

[1] Buhari – Şahitlikler 30. Bab 2686 nolu hadis, Ortaklık 6.Bab 2493 nolu hadis, Tirmizi – Fiten 12. Bölüm 2173 nolu hadis

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.