BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
KALBİN ZİNDANI
Hamd, her şeyi yoktan var eden, rahmet ve hikmeti sonsuz olan Allah’a mahsustur. O, kainatın yaratıcısı ve her şeyin sahibidir. Gönüller yalnızca O’nun zikriyle huzur bulur, kalpler yalnızca O’nun nuruyla aydınlanır.
Sena ise, insanlığa rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa’ya (s.a.v) aittir. O’nun hayatı ve öğretileri, insanlığın en güzel rehberi ve en sağlam dayanağıdır.
İnsan ruhu, fıtraten nurdan yaratılmıştır. Kalbi, ilk yaratıldığında berrak bir ayna gibidir. Fakat bu ayna, her günah ile kararmaya başlar. Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurur:
“Kul bir günah işlediğinde kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer tövbe eder, istiğfar eder ve o günahı terk ederse kalbi yeniden parıldar. Fakat aynı günaha devam ederse, o siyah nokta artar ve kalbi kaplayana kadar büyür. İşte Allah Teâlâ’nın ‘Hayır! Bilakis onların kazandıkları, kalplerini paslandırmıştır.’ (Mutaffifîn 14) ayetinde bahsettiği pas budur.” (Tirmizî)
Günah sadece bir davranış değil, aynı zamanda manevî bir iz bırakır. Göz bir harama bakar, dil bir yalan söyler, kalp bir kibirle şişer… Belki anlık bir zevk verir ama ardından ruhun derinliklerine sessiz bir zincir vurulur. Bu zincirler zamanla çoğalır ve insan farkında olmadan kalbini bir zindana hapseder.
Zamanla şu cümleler yaygınlaşır:
“Neden ibadetten tat alamıyorum?”
“Neden içimde bir boşluk var?”
“Eskisi gibi dua edemiyorum…”
Bunların çoğu, kalbi saran günah perdelerinin bir yansımasıdır. Çünkü günah, kalple Allah arasına giren karanlık bir perdedir. O perde kalınlaştıkça kişi, hakikati görse bile hissedemez. Gözleri açık, ama kalbi kördür.
Kur’ân, bu durumu şöyle tarif eder:
“Onların kalpleri vardır, ama onlarla anlamazlar; gözleri vardır, ama onlarla görmezler; kulakları vardır, ama onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da aşağıdadırlar.” (A’râf 179)
Bu hâl, sadece cehaletin değil, günahların birikmesiyle oluşan bir kalp felcidir. Ve ne yazık ki kalbin körleşmesi, gözün körleşmesinden daha tehlikelidir.
Peki kurtuluş yolu nedir?
Öncelikle günahı günah olarak tanımak gerekir. Modern çağ, haramları normalleştirerek kalpleri uyuşturuyor. Artık kötülük aleni, hayâ gizli yaşanır hâle geldi. Günahın küçüklüğü değil, kime karşı işlendiği önemlidir. Sahabe, bir günah işlediğinde dağın üstüne düşeceğinden korkar gibi titrerdi. Bugün biz aynı günahı işlerken rüzgar gibi geçiyor sanıyoruz.
İkincisi, tövbe ve istiğfarla kalbi cilalamak gerekir. Her gece yatmadan evvel kalbe şöyle sorulmalı:
“Bugün kalbimi kirlettim mi?”
Eğer evet ise, hemen eller semaya açılmalı:
“Yâ Rabbi! Bilerek ya da bilmeyerek işlediğim bütün günahlarımı affet. Kalbimi arındır, ruhumu özgürleştir.”
Çünkü kalbin zincirlerini ancak tövbe anahtarı çözer.
“Ey kendilerine zulmetmiş kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar.” (Zümer 53)
Son olarak, salih amellerle kalbi aydınlatmak gerekir. Günah karartır, ibadet aydınlatır. Her namaz, bir günahlık pası siler. Her sadaka, bir zinciri kırar. Her sabah Kur’an’la uyanan bir ruh, akşama günahlarla kirlenmek istemez.
Kalbin zindanında yaşamak insanın kaderi değildir. Karanlık ne kadar birikmiş olursa olsun, bir nurla dağılır. O nur, tövbedir. O nur, Allah’a yöneliştir. Kalbimizi serbest bırakmak elimizde. Sadece yüzümüzü değil, kalbimizi de yıkayalım. Çünkü kurtuluş, kalbin yeniden Rabbine dönmesindedir.