İSLAMİYET’TEN ÖNCE DÜNYADA BAZI ÜLKELERİN DURUMU – 4 –

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd Alemlerin Rabbi, Rahman, Rahim, Din günün Sahibi Allah (c.c.)’ya mahsustur. Salat ve Selam son Peygamber Hz. Muhammed (sav)’e, O’nun (sav) Aline, Ashabına ve O’nun (sav) izinden giden tüm Mü’minlerin üzerine olsun…

En son ki yazımızda İslamiyet’ten önce Arabistanın durumu incelemiştik. Bu yazımızda da İslamiyet’ten önce bazı ülkelerin durumunu incelemeye devam ediyoruz.

Avrupa

Avrupa kıtası kavimler göçünün etkisiyle büyük karışıklıklar içindeydi. Fransa’da, vizigotlarla-Franklar arasındaki savaşlarda binlerce insan ölmüştü, İspanya ve Güney Fransa’da taht kavgaları ve feodalizm hüküm sürmekteydi. İngiltere’yi, Angola Saksonlar istila etmiş, bu İstilalarda yine binlerce insan öldürülmüştü. Gotların, Vandalların ve diğer Germen kavimlerin sürekli akınları yüzünden Avrupa adeta bir harabe halindeydi.

Aynı dönemde Macaristan’da devlet kuran Avarlar, Doğu Roma ve barbar kavimlerle mücadele mücadele içerisindeydi. Avrupalıların büyük çoğunluğu hristiyandı. Gözlem ve deneyi reddeden skolastik düşüncenin etkisi ile bilim ve düşünce sınırlandırmıştı. Kilise, farklı anlayışları ortadan kaldırmaya çalışmıştı. Papazların ve hahamların keyfi iradeleri, din adına insanlar üzerinde tahakküm ediyor, en acımasız zulüm ve haksızlıklar yapılıyordu. Azınlık durumundaki Yahudilere ve farklı inanç sahiplerine ağır baskılar yapılmıştı. Halk toplumsal sınıflara bölünmüş, geniş halk kitleleri ise kilise ve toprak sahiplerinin baskısı altında bulunuyordu.

Yahudiler de imkan ve fırsat bulduklarında kendilerinden olmayan herkese baskı ve zulüm yapmakta kiliseden geri kalmıyorlardı. Kıbrısta Hristiyanlara yaptıkları katliamlar gibi…

Afrika

Hz. Muhammed (sav)’ın doğuşu sırasında Afrka’nın siyasi bakımdan önemli olan bölgeleri; Kuzey Afrika ile habeşistandı. Afrika’nın kuzey kısımları Doğu Roma’nın egemenliğindeydi. Doğu Roma ile Sasani rekabeti yüzünden Mısır halkı sürekli baskı altında tutulmuştu.

Habeşistan’da ise Habeş Krallığı vardı. Hristiyanlık bu ülkede 4. Yüzyıldan itibaren yayılmaya başlamış ve imparator Ezana da 320 yılında Hristiyanlığı kabul etmişti. Hristiyanlık, imparatorluğun resmi dini olmasına rağmen, yerli halkın bir kısmı eski dinleri olan putperesliği sürdürmüştür.

Afrika Kıtası boyunca meydana gelen kabile savaşları, kuzeydeki devletlerin varlığı ile azalmış olsa da, tamamında katliam ve zulüm devam etmiştir. Hristiyan olan Afrika ülkeleri, kitapları ve dinleri tahrif edilmiş olduğundan dolayı ülkelere ve toplumlara huzur getirmemiş; zulüm, katliam ve insanların sınıflandırılması bütün şiddetiyle devam etmiştir.

Asya

Doğu Roma

Kavimler göçünden sonra Roma imparatorluğu, Doğu ve Batı Roma olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Batı Roma’nın başkenti Roma olduğu gibi, Doğu Roma’nın başkenti de kostantiniyye idi.

6. yüzyılda jutini anas döneminde en parlak devrini yaşayan Doğu Roma’nın sınırları; doğuda Kafkaslar’dan, batı da batı Akdeniz havzasına; Kuzeyde Balkanlar’dan, Güneyde Mısır ve Kuzey afrika kıyılarına kadar uzanıyordu.

İslamiyet’in doğusu sırasında Doğu Roma’da Herakliyus sülalesi iktidardaydı. Doğu Roma imparatorluğu, Batıda Avar ve Slavlar ile; Doğu da ise Sasaniler ile mücadele halindeydi.

Doğu Roma’da halk sosyal sınıflara ayrılmıştı. Halkın çoğunluğu kilise ile toprak sahiplerinin etkisi altında yaşıyordu. Ve doğu Roma, İslamiyet’in doğuşu esnasında en güçlü Hristiyan devletiydi.

Köleler mülkiyet olarak kabul edilir ve hiçbir hukuki hakları olamazdı. Roma vatandaşlarının aksine köleler; bedensel ceza, cinsel sömürü, yargısız infaz ve işkenceye tabi tutlurlardı.

Sasaniler

Ön Asya’da Doğu Roma’dan sonra en güçlü devletti. İslamiyetin doğuşu, sırasında Doğu Roma ile yaptıkları mücadeleler ve kendi ,içlerindeki taht kavgaları sonucunda iyice zayıflamışlardı. İran’da esası ateşe tapıcılık olan Zerdüşlük dini egemendi.

Kök Türkler

Orta Asya’nın en güçlü devletini kuran Kök Türkler, 582 yılında ikiye bölünmüştür. İslamiyet’in doğuşu sırasında Doğu ve Batı Kök Türk devletşleri olarak siyasi varlıklarını sürdürmekteydiler.

Kök Türkler; Gök tanrı dinine inanıyorlardı. Bu dine Şamanizm denirdi. Köktürk hanedanları arasında budizmi benimseyenler de vardı.

Hindistan

Asya’nın güneyinde yer alan büyük bir yarımada’dır. Ancak bölgede çeşitli ırk, din ve külrtüler var olduğundan siyasi birlik sağlanmamış ve güçlü bir devlet kurulamamıştır.

Hindistan’ın en eski inancı, veda inanışıdır. Bu inanış, tabiata ve tabiat kuvvetlerine tapınma esasına dayanırdı.

Çin

Çin, Güneydoğu Asya’da yer alan büyük bir ülkedir. Eski ve köklü bir medeniyet merkezidir.

Burada çeşitli dini inançlara mensup toplumlar bulunur, en necis hayvanların bile gıda olarak kullanılmasından çekinmezlerdi. Çinde de Konfiçyus ve Budizm ile beraber pek çok mahalli dinler bulunmaktaydı.

Ve Son Olarak Japonya

Asya’nın doğusunda Büyük Okyanus’ta bir çok üzerinde kurulmuş olan bir ülkedir. İslamiyet’in doğuşu sırasında siyasi bir etkinliği yoktu Japonya’da da çeşitli yerel dinler bulunmaktaydı. Bunula beraber en çok mensubu bulunan dinler şintuizm ve Budizm gibi dinlerdi.

İşte; İslam ile inkılap gerçekleştirilmemiş fert ve toplumların durumu bu şekilde şirk hastalığı kçşe sarmış, insanlar Allah’ın (c.c.) istediği ve Peygamberleri ile tebliğ ettiğinden fersah fersah uzaklaşmıştı…

Tam bu noktada hepimiz nefsimize şu soruyu sormalıyız;

“Ben ve benim toplumum; anlattığımız bu fert ve toplumlara ne kadar benziyoruz?”

Bu sorgulama önemli! Çünkü Rasulullah (sav); “Kim bir topluma benzerse o da onlardandır.” Buyurmaktadır…

Şirk hastalığına yakalanmış, Allah’ın (c.c.) emrettiğinden uzaklaşmış o topluma benzememek için bu sorgulamayı yapmayı ihmal etmeyelim inşaAllah…

Rabbim kalp ve hayatında İslam ile inkılap yapabilen kullarından olabilmeyi ve bu hali de muhafaza edebilmeyi nasip etsin…

Velhamdulillahi Rabbil Alemin…