Hamd alemleri isteğine göre emsalsiz yaratan hiç bir varlığa ihtiyaç duymayan Allah(Celle Celaluhu)’a salat ve selam son resul ve insanlığın kurtuluş reçetesi olan Hz. Muhammed (sav)’e ve selam O’nun aline, ashabına ve bu İslami hayatı dert edinen tüm Müslümanlara olsun.
İbn cevzi’nin bizlere aktarmış olduğu çok özel hallerinden, duygularından, nefsi ile olan mücadelesin den bir nebze bahsetmeye çalışacağız çok özel dedim ya bu bilgilere ulaşmak idrak eden Müslümanlar için çok özeldir, Allah(Celle Celaluhu) idrak edebilmemizi nasip etsin.
O, olayları tamamen tahlil eder ve bizzat kendi hayat ve yaşayışı hakkında nefsi ile hakimane (akıl, fikir ve mantığın en derin kavrayışı ile olayları çözen) bir tarzda konuşur.
Bir keresinde dua ediyordu da duasına büyük bir kişi de katılmıştı. Dua kabul oldu. Ama kimin duası, kendisinin duası mı? Yoksa o anda o duaya iştirak ettiği için diğer büyük kişinin duası mı? Bunun üzerine nefsi ile şöyle konuştu:
“Bir gün öyle bir işle karşılaştım ki, o iş hakkında Allah(Celle Celaluhu)’a dua etmem gerekti. Dua ettim, Allah(Celle Celaluhu)’tan istedim. İyi halli ve manevi yüceliği olan bir zat da duama ortak olmuştu (amin demişti). Duamın kabul olduğunun alametlerini gördüm.
Nefsim bana; bu, o büyük zatın duasının neticesidir. Senin duanın değil, dedi.
Ben de kendi kendime şöyle dedim: Benim öyle günahlarım, kusurlarım var ki, onlardan dolayı duamın kabul olması benim hakkım değildir. Fakat kim bilir, belki de benim duam kabul olmuştur. Çünkü o büyük zat kendi hakkımda bildiğim o günah ve kusurlardan korunmuştur. Ama benimle onun arasında fark var. Ben kendi kusurumu bilmemden dolayı gönlüm üzgün ve pişmanım, o ise kendisi hakkında neşeli ve sevinçlidir. Bazen günahları itiraf etmek böyle zorunlu durumlarda daha çok işe yarar ve etkili oluyor.
Bir başka konuda ben ve o eşitiz. O da şu: İkimizden hiçbiri kendi amellerinden dolayı üstünlük beklemiyoruz. O halde ben kırık bir kalple pişmanlık duyarak başımı eğer de günahlarımdan tövbe ederek; Ya Rabbi, kendi lütuf ve kereminden dolayı beni bağışla, elim boş, yüzüm yok, dersem o zaman duamın kabul edileceğini umarım. Hal bu ki o büyük zatın dikkati yaptığı amellere takılır da ona güvenir, bu ise duasının kabul olmasına mani olur.
O halde ey nefsim, kalbimi daha fazla üzme. Ben edep ve tevazu gerektiren, sonra da kendi kusurlarımı itiraf etmemi icap ettiren nice hallerimi biliyorum. Allah’tan istediğim şeye benim pek çok ihtiyacım var. Onun lütfedeceğine kesin inancım var. Bütün bu meziyetler o çok ibadet eden zatta yok ki Allah(Celle Celaluhu) onun (kendine güvendiren) ibadetlerine bereket versin. Benim kusurlarımı kabul etmem, günahlarımı itiraf etmem büyük değere sahip bir şeydir.”
Bir yerde de şöyle der: “Bir gün şeran mekruh olan bir meselede çıkmaza düştüm. Nefsim bazı tevil yolları gösteriyordu da mekruh olduğunu gözden uzaklaştırıyordu. Aslında onun tevilleri (çıkış yolları göstermesi) yanlıştı. Mekruh olduğunun delili apaçık ortada duruyordu. Allah(Celle Celaluhu)’a yöneldim, bu çıkmazdan beni kurtarmasını diledim ve Kur’an-ı Kerim okumaya başladım. Dersimin akışı da sure-i Yusuf’a gelmişti. Oradan okumaya başladım. Kafam deminki meseleye takıldığı için hep onu düşünüyordum, başka hiçbir şeye dikkatimi veremiyordum. Ne okuduğumdan da haberim yoktu. Ne zaman ki şu ayete geldim; ” Yusuf: Allah’a sığınırım, gerçek şu ki senin kocan benim efendimdir, bana güzel bakmıştır, dedi. ” okuyunca irkildim. Bana Öyle geldi ki bu ayet bana söylüyor, bana hitap ediyor.
Derhal kendime geldim. Gözlerimden gaflet perdesi kalktı. Kendi nefsime dedim ki: Yusuf (a.s) hür bir kimseydi. O zata köle yapılarak satılmıştı. Kendisine o kadar basit iyiliği yapan adama teşekkür için “efendim” dedi. Hal bu ki o ne bir köle idi, ne de onun bir efendisi vardı. Yine de onun hakkını kabul edişinin sebebini açıklarken “ahsene mesvaye” diyerek; “beni iyi korudu, bana iyi davrandı” ifadesini kullandı.
Şimdi (ey nefis), biraz kendin üzerinde düşün. Senin vücudunu devamlı lütuf ve keremleri ile besleyen, bu kadar giysilerle bedenini örten, hesapsız iyiliklerde bulunan bir efendinin kölesisin. Öyle bir efendinin kölesisin ki o seni doyurdu, yedirdi, giydirdi, okuttu, öğretti; daha bilmem sayılıp dökülemeyecek kadar ikramda bulundu. Seni en güzel bir yola koydu. Her çeşit hile ve serlerden korudu, güzel bir görünüm vermekle birlikte sana manevi güzellikler, akıl, zeka, güzel karakter bahşetti. Başkalarının uzun seneler içinde öğrenemediği bilgiyi kısa zamanda öğrenme kabiliyeti verdi.
Güzel konuşma ve konuları rahat anlatma, akıcı bir üslup ve natıka verdi. Halktan kusurlarını gizledi, rızkını zorlanmadan sana ulaştırdı, kimseye seni minnet ettirmedi. Daha bilmem hangi iyiliklerini sayıp dökeyim; güzel bir yüz, sağlıklı bir vücut, güçlü bir karakter, normal bir yapı veya hoş bir mizaç ve adilikten, aşağılıktan koruması, hangisini sayayım. Eğer ben çocukluğumdan bugüne kadar o efendimin (Allah’ın) verdiği nimetleri saymaya kalksam birçok defter karalamam gerekir, yine de bitmez. Saymadığım iyilikleri kat kat fazladır. Ey nefsim, Öyle ise bütün bunlara rağmen o efendinin rızasına aykırı hareket etmen sana nasıl yakışır? “Allah’a sığınırım, şüphesiz o benim Rabbimdir. Bana güzel bakmıştır. Zalimler kurtuluşa eremezler.”
Nasılda sarsıcı bir konuşma bu nefsiyle olan o eşsiz diyalog nefsine hakkı ishar ettiren bir duruş alemlerin Rabbini nasılda tanımış ve ona nasılda yaklaşmış, bizleri ihtiyacı olan samimiyeti ortaya koyan bir duruş kendisine samimi oluşu Allah(Celle Celaluhu)’a samimi oluşu ve onu taşıdığı mertebe tabi ki samimiyetin yansımaları vardır, ikrar etmek ve itiraf etmek Rabbimize yönelip hatalarımızı ve kusurlarımızı ertelemeden derdimizi O’na açmak çoğumuzun düşmüş olduğu hatalardan biride bazı konuları kendimizce tevil ederek Allah muhafaza haramlara bulaşıyoruz gördüğümüz gibi alimlerimiz mekruhlara karşı böylesi kararlı ve Allah Allah(Celle Celaluhu)’tan çekinir bir halde iken bizlerdeki bu kararsızlık ve korkusuzluğun sebebi nedir yukarıda yazdığımız gibi her şeyimizi verene karşı tavrımız bu mu olacak yoksa verdiği her şeyi itiraf ederek kendi acziyetimizi ve muhtaçlığımızı itiraf ederek alemlerin Rabbine mi yöneleceğiz, evet biz ona yöneleceğiz günahlarımızı ona itiraf edeceğiz O’nun rahmetine sığınıp tüm acziyetimizle ondan isteyeceğiz bizim efendimiz sahibimiz olan Allah(Celle Celaluhu)’tan O bizi gören ve işitendir.
ALLAH(Celle Celaluhu) hakkı hak bilip hakka sarılan, batılı batıl bilip batıldan içtinap eden kullarından eylesin.