Hamd alemleri isteğine göre emsalsiz yaratan hiç bir varlığa ihtiyaç duymayan Allah(Celle Celaluhu)’a salat ve selam son resul ve insanlığın kurtuluş reçetesi olan Hz. Muhammed (sav)’e ve selam O’nun aline, ashabına ve bu İslami hayatı dert edinen tüm Müslümanlara olsun.
Allame İbn Cevzi, kitap yazıp eser telif etmeye daha çok genç yaşta yöneldi. Hayatı boyunca her gün dört cüz yazmayı prensip edinmişti. Hafız İbn Teymiye diyor ki: “Onun kitaplarını saydım da bine ulaştığını gördüm. Hadis de öyle yüksek mertebeye ulaşmıştı ki, her hadisin sahih mi, hasen mi veya muhal mi olduğunu hemen söyleyebilirim diye iddia ederdi. Edebiyat, kompozisyon ve hitabette Bağdat’ta bir benzeri yoktu.” İlim alimlerimizin tarif etiği makamlara çıkmakla beraber biz Müslümanların dikkatini cezveden bir yönü de var ki onun takvası ve ibadetteki üstünlüğü bütün Müslümanların arzuladığı Allah cc ile olması gerek en o üstün bağ, biz bu bağı İbn Cevzi’nin hayatın da görmekteyiz gelin hisseder nitelikte bir bakış atalım. Kızından torunu Ebu’l Muzaffer diyor ki: “O, haftada bir Kuran-ı Kerim’i hatmederdi. Hiçbir zaman kimse ile alay etmedi. Çocukluğunda hiçbir çocukla oynamadı, şüpheli bir şey yemedi. Ömrü boyunca böyle yaşadı. “İbn Neccar diyor ki: “Zevki selim sahibi idi. Dua lezzeti ve niyaz tadım bilenlerdendi.” İbnü’l Farisi de şöyle der: “Gece uyanık durur, Allah’ı zikirle geçirir, hiç gafil olmazdı.” Eserlerinden, durumundan ve işaretlerinden bizzat anlaşılıyor ki, gözü açık (hakikati görür), kalbi de uyanıktı. Gönül yapmayı ve Allah(Celle Celaluhu) ile ilgi kurmayı hayatın ana gayesi kabul ederdi. Bunu en büyük servet bilirdi. Bunda bir eksiklik olunca huzursuz ve perişan olurdu. Sayd el-Hatır isimli eserinde bir halini anlatırken şöyle der: “Hayatımın başından beri içimde zühd ve ibadet yolunu seçme eğilimi vardı. Oruç ve nafile ibadetleri hiç saptırmadan yapıyordum. Yalnızlığı seviyordum. O zaman kalbimin hali bir başka idi. Benim basiretim parlak ve çabuk kavrayıcı idi. Ömrümün itaatsiz geçen saniyesine acır, her bir saatini ganimet bilirdim. Daha çok amel etme ve Allah(Celle Celaluhu) ‘ın sevdiği işi yapma arzusunu taşır, Allah(Celle Celaluhu) ile irtibat kurma, ona yönelme ve dua etmede bir tat ve zevk duyardım.
Bundan sonra öyle oldu ki, bazı devlet idarecileri benim tesirli konuşmalarımdan, vaazlarımdan etkilendiler ve beni kendilerine doğru çektiler, benim mizacım da onlara meyletti. Sonunda dua ve niyazlarımdan aldığım tat kaybolmaya başladı. Sonra diğer bir idareci beni kendime yöneltti. (Şüpheli şeyler korkusundan) onlara karışmaktan, onlarla yiyip içmekten kaçındım. O zaman halim pek kötü değildi. Daha sonra git gide tevil kapısı açılmaya başladı. Bunun üzerine mubah olan şeyleri serbestçe yapmaya başladım. Baktım ki o kötü olmayan halim de kötüleşmeye başladı. Ben ne kadar o idarecilerle oturup kalkar olduysam kalbimdeki kararma da öyle arttı. Sonunda o ışık da söndü, kalp karardı.
Bu durumdan içimde bir huzursuzluk duymaya başladım. Bu huzursuzluğun etkisi; benim konuşma tarzımda ve vaazlarımı dinleyenlerde de görülmeye başladı. Bu huzursuzluğun etkisinden dolayı onlar çokça tevbe edip durumlarını düzeltmeyi başardılar. Ben ise elim bomboş kaldım. Bu kısmetsizliğimi, talihsizliğimi görerek ızdırabım daha da arttı. Fakat hiçbir tedavi bulamadım. Sonunda mübarek kimselerin mezarlarını ziyarete gittim. Allah(Celle Celaluhu)’tan kalbimi ıslah etmesini diledim.
Nihayet Allah(Celle Celaluhu)’ın lütuf ve keremi yetişti, elimden tuttu da çeke çeke beni nefsimin hoşlanmadığı yalnızlığa doğru itti. Kontrolümden çıkmış olan kalbim tekrar idarem altına girdi, çok hoşuma giden yaşayış tarzımın kusurlarını görür oldum. Bu gaflet uykusundan uyandım ve merhametli, esirgeyen Rabbime bütün kalbimle şükrettim. Bugün bir çoklarımız bir zamanlar hissettiklerimizi şuanda hissedemiyor. Allah(Celle Celaluhu) ile olan bağımız, onunla olan iletişimimiz zayıfladı, aslında biraz gerilere gittiğimizde bunların biranda bizim başımıza gelmediğini, bunun yanında verdiğimiz tavizlerin, şüpheli meselelere olan hassasiyetimizin azalması ve daha birçok mesele, artık oturup düşünmeyecek miyiz kendimizle baş başa kalıp muhasebeye başvurmayacak mıyız, bizim kalplerimiz neden bu hale geldi aslında biz çok iyi biliyoruz artık tedavi vakti geldi. tiren hızla gidiyor ve kaçıran biz oluyoruz işte alimlerimiz in tavrı ortada, düştün mü kakmanın metodu ortada o zaman akıl sahibine düşen hakka sarılıp tekrar dan kalkıp temizlenmek hayatı tamamı ile Allah(Celle Celaluhu)’ a hasretmektir yeryüzü bizi bekliyor hakkı haykıran cesur Müslümanları bekliyor Allah(Celle Celaluhu)’a firar edenleri onun boyası ile boyananları bekliyor…
ALLAH(Celle Celaluhu) hakkı hak bilip hakka sarılan, batılı batıl bilip batıldan içtinap eden kullarından eylesin.