GELİŞTİRMEMİZ GEREKEN YÖNLERİMİZ 2

Hamd yerleri, gökleri ve ikisinin arasındakileri emsalsiz bir şekilde yaratan, bizlere hidayet olarak kitabı vahiy eden, kâinatın efendisi, tek ve yegane İlah, Rab, ibadet ve itaat edilmeye layık olan Allah Azze ve Celle’ ye mahsustur. Salât ve selam Peygamberlerin sonuncusu, yaşayan Kur’an, kendisine tabi olunmadıkça cennetin imkânsız olduğu, müminlere karşı şefkatli, kâfirlere karşı ise şiddetli olan Hz. Muhammed Mustafa (sav)’ ya, Aline, Ashabına, bugüne kadar yaşamış, bugün yaşayan ve bugünden kıyamete kadar yaşayacak olan tüm Müslümanların üzerine olsun.

Geçen ayki yazımızda Allah (cc)’ın insanı dört temel unsur üzerine (akıl, kalp, beden ve nefis) yarattığını ve bu unsurların gelişime uygun yaratıldığını belirttik. İnsan dünya hayatında ki yolculuğunu başarıyla bitirebilmesi için bu yönlerini geliştirmesi gerekir. Bunlardan biri de nefis.

Şems 7-8-9; “ Nefse ve onu şekillendirene, sonra da ona kötülük ve takva kabiliyetini  verene yemin olsun ki, nefsini kötülüklerden arındıran  kurtuluşa ermiştir” Nefis  kendi haline bırakılır da arındırılmazsa, günah ve azgınlıklar için fırsatlar arar ve sahibini helak edecek amellere ve günahlara sürükler.  İlim ve amelle nefsini arındıran felaha ermiştir. Maalesef bizler bedenimizi görüyor ve ihtiyaçlarının ne olduğunu hissediyoruz. Fakat aklı, kalbi ve nefsi görüp hissetmediğimiz için ihtiyaçlarını kavrayamıyor ve bunun neticesinde de ihtiyacı olan gıda ile besleyemiyoruz. Bütün bunlardan doğru bir eğitimin zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Bütün bunlar, yani doğru bir eğitime tabi tutulmadığında kişinin dünyada tökezlemesine, kaybetmesine ve Sıratı Müstakimden, Allah (cc)’a kulluk yolundan sapmasına sebep olur. Dolayısıyla bizler öncelikle kendimizde bulunan zaafları tespit etmeli, eksik olan zayıf olan yönlerimizi onarmalı ve düzeltmeliyiz. Neden? şeytan bizin düşmanımız ve bize en zayıf olan yerimizden saldırır. Bu bir hakikat rakip, insana en zayıf olduğunu noktadan saldırır. Mesela iki boksör ringde mücadele ederken her biri diğerinin zayıf olarak nereyi tespit etmişse sürekli oradan hamle yapmaya çalışır. İki takım maç yaparken her biri, diğerinin zayıf olduğu yerden atak yapmaya çalışır. Baş düşmanımız şeytan da böyledir. Şeytan kimine servet, kimine şöhret, kimine de şehvet noktasından saldırır. İnsanların yani düşmanının zaafını bilir, açığını arar, pusuda bekler. Zaten onu ‘vesvasil hannas’ ( bir görünüp bir gizlenen, takip eden, peşinden gelen vesveseci) olarak nitelenmesinin sebebi budur. Allah cc biz kullarını şeytana karşı uyarırken şöyle buyuruyor; “ O ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler (araf 27)

Şeytanın insanoğluna oynadığı oyunlardan biri de başkalarının hata ve eksiklerini tespit etme gayretine sürükleyerek kendi nefsini ona unutturmasıdır. İnsan  kendi zaaflarını tespit etme ve onlarla uğraşması gereken, başkasını eleştirirken alabildiğine cömert, kendi hata ve kusurlarına karşı oldukça cimri kesilir. Başkasının yanlışlarına savcı kesilirken, kendi yanlışlarını savunan bir avukat olur. Böyle yaparak en büyük kötülüğü kendisine yapmaktadır.

Allah Rasulü sav ne diyor; akıllı kişi, kendisini hesaba çeken ve ölüm sonrasını için hazırlık yapandır. Kendisini hesaba çeken, başkalarını değil.  Evet, Öyleyse bizler düşmana mağlup olmamak için başkalarının kusur ve zaaflarıyla değil de öncelikli olarak kendi nefsimizin kusurları ve zaaflarını tespit etmeli onları kuvvetlendirmeliyiz. Şuradan başlayabilirsin acaba sözlerim ve amellerim ne kadar uyum içinde. Bunu hiç kendin için düşündün mü? Yoksa hep karşıya mı salladın.

Bakara 27 ; “Onlar ki, Allah’a vermiş oldukları sözü kesin bir ahit haline getirdikten sonra bozarlar, Allah’ın birleştirilmesini emretmiş olduğu ilişkileri keserler ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarırlar. İşte onlar hüsrana uğrayanlardır.”

Bakın bu ayette, İmam Kurtubi; birleşmesi, bitişik olması, ilişkili olması emredilen hususlardan bir tanesin de söz ve amel ilişkisi olduğunu söylemiştir. Yine Allah cc başka ayetlerde de insanların söz ve amellerinin mutabık olmasını bildirmiştir.

Saf 2-3; “ Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi neden söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir gazap gerektiren bir iştir” “Ey iman edenler, yapmadığınız şeyleri niye söylüyorsunuz? Yani konuştuğunuz şeyler konusunda niye kendinizi unutuyorsunuz? Sözcülüğünü yaptığınız şeylerin eylemini, amelini niye gerçekleştirmiyorsunuz? Bir şeyin sözcülüğünü yapıyorsanız, bir konuda iman iddiasında bulunuyorsanız onu eyleme geçirmeniz gerekmez mi? Sözlerinizle hayatınız aynı olmalı değil mi? Ya da birilerinden yapmasını istediğiniz şeyi sizin de yapmanız gerekmez mi? İnsanlara bir şeyler söyler de kendinizi unutur musunuz? Konuştuğunuz şeyler niye olduğu yerde kalıyor? Yani sizler hep söz Müslümanı mı olacaksınız? Namaz kılmayacağınız yerde niye abdest alıyorsunuz? Abdest, bir daha abdest bir daha abdest! Yeter, artık namaz kıl. Unutma,  Allah, konuşanları değil, yerine iş yapanları sever. Laf ebeliği yapanları değil, laf üretmek yerine lafı eyleme geçirmeyi ve saf saf Allah yolunda savaşanları sever. Bu işin edebiyatını yapanları değil, amelini gerçekleştirenleri sever. “Yapmak lazım, etmek lazım, zaman ayırmak lazım, fedakarlık lazım,” gibi laf ebeliğiyle meşgul olanları değil. Bunları yerine getirenleri sever. Bir de sözleri ile amelleri tenakuz içinde olanlara Allah cc hesabını sormaz mı?  Vallahi sorar.

İmam Gazali; Şakik el-Belhî’nin şu sözlerini nakledilir: «İnsanlar şu üç sözü söylerler, ama davranışları sözlerine ters düşer. Birincisi «biz Allah’ın kuluyuz» derler, fakat başıboşlar gibi davranırlar, bu durum sözlerine ters düşer, «Allah bizim rızkımıza kefildir» derler, fakat kalpleri yalnız dünya ile dünya varlığı biriktirmekle tatmin olur. Bu davranış da sözlerine ters düşer. «Ölümden kurtuluşumuz yoktur» derler, fakat hiç ölmeyecekmiş gibi hareket ederler, bu durum da hiç şüphesiz sözlerine ters düşer.

Ey kardeşim, sen kendine bak! Hangi vücutla Allah’ın huzuruna dikileceksin, hangi dille O’na cevap vereceksin, her şeyi inceden inceye sana sorduğunda ne cevap vereceksin.

Sorulara cevap ve cevaplara doğruluk hazırla, Allah’tan kork, çünkü «O, iyi-kötü bütün davranışlarınızdan haberdardır.»

Selam ve Dua ile…