sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolar
Kur'an Dinle
Sesli Makale

EKSİLDİKÇE KAZANMAK

EKSİLDİKÇE KAZANMAK
20.08.2022
0
A+
A-

Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah(cc)’a mahsustur. Salat ve selam, O’nun sevgili Rasulüne, pak ehli beytine ve kıyamete kadar yolunu sürdürenlerin üzerine olsun.

Elbette sizi, korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle deneriz. Sabredenlere müjdele.Bakara- 155.

İnsan, maddî-manevî hayatının bütün boyutlarıyla her an bir imtihan içindedir. Korku denen duygu, insan için bir deneme alanı olmakta ve Allah tarafın­dan imtihana konmaktadır. Korku denen duygunun çeşitli alanları ve boyutlan vardır, insanın doğasında bulunan bu duygu, bir çok davranışımızı etkilemekte, yönlendirmekte ve düzenlemektedir.Korku ile imtihan, fazilete de, rezalete de sebep olabilir. Peki, korku ile yapılan imtihanı geçen kimseler neler kazanmaktadırlar?

Kur'an Dinle
  1. Cennet

Rabbinin makamından korkana iki cennet verileceği be­yan edilmektedir:

Rabbinin huzurunda durmaktan korkan kimselere iki cennet vardır. Rahman/46

Bu ayette, mahşerde Allah’ın huzuruna çıkacağını bilerek korku duyan ve buna göre davranan kimseye ödül olarak iki cennet birden verileceği müjdelenmektedir. Kişinin, her an ilahî huzurda olduğunu hissederek kendisini di­sipline etmesi ona cenneti kazandırmaktadır. Bu manada korku, en güzel eği­tici ve koruyucudur.

  1. b. Siyasi iktidar

Korkunun mercii Allah(cc) olunca, ödüller de farklılaşmaktadır.

Sesli Makale

Ve onlardan sonra sizi mutlaka o yerde yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan ve tehdidimden korkan kimselere mahsustur. [İbrahim/14]

Allah’ın makamından ve azabından sakınan ve kimseye zulmetmeyen kişileri Yüce Allah yok ettiği toplumlardan sonra, yeryüzünde idareci yapar ve onlara siyasî güç verir.Ancak Allah’tan korkmayanlar, haksız yere zulmederler,fesad ve bozgunculuk çıkarırlar, insanlan.delalete küfrün bataklığına doğru sürüklerler.. Al­lah’tan korktuğu için vahye tabi olup yeryüzü imarını ilahi emirler dogrultusunda adaletle saglayan müminler imtihanı ka­zanmış olurlar. Hz. Adem’in oğlu Kabil, kardeşi Habil’e “Ben seni öldürece­ğim” dediği zaman, Habil ona, “Ben seni öldürmem” diye karşılık vermişti. Onun “Ben seni öldürmem” demesinin arkasında bulunan manevî duygunun ne olduğunu şu ayetten öğrenebiliriz:Andolsun ki, sen öldürmek için elini bana uzatsan, ben sana öldürmek için el uzatacak değilim. Ben alemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım.Allah korkusu, Habil’i, kardeşini öldürme teşebbüsünden alıkoymuştur. Korku, insanı erdeme götüren etkenlerden biridir. Böylece Habil korku saye­sinde imtihanı geçti. Demek ki, Allah’tan korkan insan, adam öldüremez. İn­san öldürmeyen toplumlar da siyasî iktidara layıktırlar.

  1. Tevhid inancı

İnsanın gönlünde tevhid inancının oluşması için eğitilmiş ve dengelenmiş bir korku duygusuna ihtiyaç vardır. Allah’a asi olmaktan korkmak, şirke sap­mayı önlemekte ve tevhid inancının ağacını gönle dikmektedir. En’am/14 ile 15 ayeti arasındaki ilişki, korku duygusu ile şirk ve tevhid inancı arasındaki sıkı ilişkiyi göstermektedir:

De ki: “Bana müslüman olanların ilki olmam emredildi. Ve sakın müşrikler­den olma denildi”.

De ki: “Ben Rabbime isyan edersem gerçekten büyük bir günün azabından korkarım”.

Korku şirk de dahil Allah’a isyanı önler. Şirk önlenince, tevhid inancının tohumu atılmış olur. Böylece tevhid inancının dayanağı olan duygulardan bi­rinin de korku olduğu anlaşılır.

En’am/80-81’de de tevhid inancı ile korku arasındaki ilişkiye dikkat çekil­mektedir. Allah’tan başka ilahe edinmenin, korku duygusunun iyi yönlendirilememesinden kaynaklandığına işaret eden bu ayetlerde mealen şöyle buyurulmaktadır:

Ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden korkmam. Siz, Allah’ın size haklarında hiçbir hüküm indirmediği şeyleri O’na ortak koşmaktan korkmazken, ben si­zin ortak koştuğunuz şeylerden nasıl korkarım? Şimdi biliyorsanız söyleyin, iki gruptan hangisi güvende olmaya daha layıktır? [En’am/80-81]Allah’tan korkma güvene; sahte ilahelerden korkmak ise güvensizliğe gö­türmektedir. Demek ki korku tevhide, tevhid de güvene giden süreci başlat­maktadır Öyle ki korkulan şey, in­sanın, imanını belirleyecek kadar önemlidir:

İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Şu halde eğer iman etmiş kim­seler iseniz onlardan korkmayın, benden korkun. [Al-i Imran/175]

Şeytan da insanın içine korku salar ve insanı masivadan korkmaya sevk eder. Aslında şeytandan korkmak, bir iman zaafıdır. Yüce Allah bu ayet­te “İnanıyorsanız benden korkun” demekle, kimden korkulması gerektiğini öğretmektedir. Demek ki, korkunun derecesine göre, iman belirlenmiş olmak­tadır. Şeytan ‘ (Elbette ben alemlerin Rabbi olan Allah’tan kor­karım) [Haşr/16] dediği halde, insanı kendinden korkması için şartlandır­maktadır. Âl-i imran/175’te sözü edilen şeytanın, insten olan bir şeytan ola­bileceği de hatırdan çıkarılmamalıdır.

  1. Açlıkla imtihan

Yüce Allah’ın insanları açlıkla nasıl imtihan ettiğini, Nahl/112’den öğren­mekteyiz:

Allah bir ülkeyi örnek verdi: Bu ülke güvenli, huzurlu idi; ona nzkı her yer­den bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara yaptıklarından ötürü açlık ve korku sıkıntısı tattırdı. Nahl/112

Yüce Al­lah bir ülke halkına bol nzık vererek onların, nimete şükredip etmeyecekle­rini dener . Yüce Allah da onlara, nankörlükleri nedeniyle açlık elbisesini giydirir. Bu denemeden başarıyla geçemeyen kimseler, nankörlük yapmaya başlarlar Görüleceği gibi, ayetle, önce toklukla sonra açlıkla sınanma gelmek­tedir.

Yüce Allah, ihsan ettiği bolluktan sonra, onları bir de nimeti kısarak im­tihan eder ve nimetin azlığından dolayı isyan edip etmeyeceklerine bakar. Fecr/15-16 ayetleri, bu imtihan şekline işaret etmektedir

Yüce Allah insanı bol nzık vererek imtihan ettiğinde, insan “Rabbim bana ik­ram etti” der. Onu denemek için rızkını daralttığında ise; bu sefer, “Rabbim bana ihanet etti” der.

Böylece insan, imtihanı kaybeder. İnsan aç kalınca, isyan eder ve sahip ol­duğu rızkın azlığından dolayı Allah’ın kendisine ihanet ettiğini iddiaya yeltenir.

Nimetlere karşı nankörlük edenlere Yüce Allah açlık elbisesi giydirir. Hikmet ve imtihan gereği nimetin kısılmasından dolayı isyan eden kimse de imtihanı kaybettiği için cehenneme gider.

Diğer taraftan açlık, insanı düşmanının kapısına düşürür; kimi zaman da, doymak için pek çok manevî değerlerden fedakarlık yapmaya sevkeder. Mi­desini doyurmak için gönlünden fedakarlık yapma durumu, insan için çok ciddi bir imtihan anını ifade eder. Açlığın bulunduğu yerde, manevî değerle­rin erozyona uğraması doğaldır.

Bazı insanlar açlık ve fakirlik korkusu ile muhtaçlara yardım etmez; zekat vermez, infak etmez. Açlık korkusu kişiyi bu amellerden ahkoyar ve böyle­ce ilahî imtihanı kaybetmesine sebep olur. Açlık korkusu insana haram lok­ma yemeyi güzel gösterir. Aç kalma korkusunu mazeret göstererek, nimetin kaynağına helal,haram ölçüsüne bakmadan kazanma yoluna gider. Bu davranış biçimi de imtihanın kaybedilmesine vesile olur.

  1. Mallardan, ürünlerden noksanlaştırmakla yapılan imtihan

Mallan noksanlaşararak imtihan etmeye birkaç açıdan bakılabilir. Yüce Allah bir toplumu, topraklarını noksanlaştırmak suretiyle imtihan eder.,Sel,yangın gibi afetlerle, arazilerini ziraat yapılamaz hale getirir. Taşınır veya taşınmaz mal­larını noksanlaştırararak deneme yoluna gider. Ekonomi alanındaki bu sıkıntı­lar, malların da bir imtihan konusu olabileceğini göstermekte; “Doğrusu mal­larınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır” [Teğabün/15] ayeti de buna delil teşkil etmektedir. Malın noksanlaşması ile açlık arasında sıkı bir bağ vardır. Mal bolluğu gibi, mal noksanlığı da bir imtihandır..

  1. Nefislerden noksanlaştırmakla yapılan imtihan

“Nefislerin noksanlaştırılması” hem batıni hem de zahiri açıdan değerlendirilebilir. Batıni yapının sağlam olması, zahiri kabiliyet ve yeteneklerin iyi kullanılmasını temin eder. Akli melekeler sağlam bir be­dende faaliyetlerini daha iyi yapar.

Gençliğinde bütün batıni ve zahiri güçlerini normal olarak kullanan bir insan, ihtiyarladıkça bu güçleri kullanamaz hale gelir. Aklında, hafızasında, görme ve işitme melekelerinde noksanlaşma olur. Bu da bir imtihan konusudur.”Nefislerden eksiltme” savaşlarda ve afetlerde çocuklarını kaybetmek manasına da gelebilir.

  1. (Sabredenleri müjdele).

Bütün bu imtihan alanlarından, ancak sabır ile muzaffer çıkılabilir. Bura­daki sabır, pasiflik değil, tam tersine problemlerin çözümünü sağlayacak gayret manasına gelmektedir. Allah Teala, bu gayret içinde olanları müjdele­mektedir.

Ayetin genelini ele aldığımız zaman şöyle diyebiliriz: Yüce Allah, insa­noğlunu, korku,mal,can,eş,evlat,aile,bolluk,darlık vd. gibi hayatın her alanında imtihan etmiştir. İmtihan olmadan insanın gelişmesi çok zordur gösterilen çabanın içinde, insanın gelişim tohumlan da vardır.

Musibet Karşısında Gösterilecek Tavır:

  1. Sabredenler, kendilerine bir musibet geldiğinde, “Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz” derler.

Sabredenlerin, musibet karşısındaki tavırlarını anlatan bu ayet, aynı za­manda bir eğitim faaliyetinde bulunmaktadır. Başka bir ifadeyle, insanın ba­şına her zaman musibet gelme olasılığı vardır. Bu musibete karşı nasıl bir ta­vır takınılması gerektiğine açıklık getiren ayetin bu kısmı, ağırlığı altında ezilmeden musibetin altından kalkmanın yolunu öğretmektedir.

Allah’ın kulu olduğunu ve O’na döneceğini hatırlayıp tevekkül etmek,. Yüce Allah musibete karşı gösterilmesi ge­reken tavrı öğretirken, iman ile sabrı birleştirmekte sabır ve namazla yardım istenmesini emretmektedir

Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım isteyin! Çünkü Allah, sabredenlerle beraberdir. Bakara-153

Musibet Karşısında Allah’a Sığınanlara Üç Ödül:

  1. İşte Rablerinden af ve rahmet onlaradır. Ve doğru yo­la girenler de onlardır.

Üç ödül, ayette üç kelimeyle ifade edilmektedir salâvat, rahmet ve hi­dayet. Musibet karşısında “Biz Allah’ın kuluyuz ve O’na döneceğiz” diyerek tevekkül gösteren kimselere Yüce Allah üç ödül vermektedir

  1. (Rablerinden af onlaradır).Başlarına gelen bela karşısında Allah’a tevekkül eden kimseleri, Allah ba­ğışlamaktadır.
  2. (Ve rahmet vardır onlara).Bela karşısında Allah’a sığınıp tevekkül eden kimseler, affedilmekle kal­mayacak, rahmete de kavuşacaklardır. Afdan sonra rahmetin zikredilmesi manidardır. Allah’ın rahmeti, affından sonra gelmektedir.Rahmet kavramı acıma, şefkat, merhamet, inayet, yumuşaklık, anlayış manalarına gelmektedir. Demek ki, Yüce Allah kendisine sığınıp te­vekkül edenlere acımakta ve şefkatle muamele etmektedir.
  3. (Onlar hidayete erenlerin ta kendileridir).Af ile rahmet, insanın önündeki doğru yolu açmaktadır. Allah’tan gelen af ile rahmet, hidayeti de beraberinde getirmektedir. Ayetteki hidayete erme, yani doğru yolu bulma ameliyesi belli oluşumlardan sonra insanın gönlünde başlayan bir işlemdir.Allah’ın affi ve rahmeti, insanın gönlünde çok önemli değişimler meyda­na getirerek doğru yolu bulabilecek bir anlayışın oluşmasını temin etmekte ve neticede, insanın önündeki yollarından doğru olanını seçebilmesini kolay­laştırmaktadır,Korku ve açlıkla, maldan, nefis ve ürünlerden noksanlaştırmakla imtiha­na tabi tutulan ve imtihanı başaran kimse, Allah’a sığınıp tevekkül etmiş de­mektir.

Ahirette: “Onlar için hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” (Âl-i İmrân, 3/170) sırrına ermeniz için dünyada biraz bu sıkıntıları tadacaksınız. Düşmanların hücumu korkusu, kıtlık ve darlıktan dolayı açlık, savaş ve savaş masrafları dolayısıyle mal ve can eksikliği, kazanç ve e v lat eksikliği cinsinden herhalde biraz birşey ile imtihan edileceksiniz.Bu mutlak ifade içinde bu âyet, İslâm dininde farz kılınacak olan bazı hükümlere ve sorumluluklara bile işaret etmektedir. Korku Allah korkusuna, açlık Ramazan orucuna, mal eksikliği zekata, can eksikliği cihada, şehitliğe ve hastalığa; ürün eksikliği, evlat eksikliği kazanç zayiine işarettir.Bu acı ve sıkıntıların her birinden böyle biraz çekmekle mükellef bulunmak, ahirette büyük büyük nimetlere ulaştıracaktır. “Ey Muhammed! Sen sabredenleri ise müjdele. o sabredenleri ki kendilerine bir musibet dokunduğu vakit, yani “mümine eziyet verecek her şey, onun için bir musibettir.” hadis-i şerif i gereğince eziyet verecek herhangi bir zarara uğradıkları zaman: “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” derler. “Biz, her halde Allah’ınız ve mutlaka O’na dönüp varacağız.”diyeAllah’a teslim olduklarını arzedip teselli bulmuş olarak sabrederler. Bunu y alnız dil ile değil, yaratılış gayesini düşünerek bütün kalb ile söylerler.” Biz Allah’ınız” demekte malı, canı, her şeyi Allah’a teslim ve Allah’ın mülkü olan her şeyde, hatta canlarımızda ve bedenlerimizde bile dilediği gibi yönetim hakkı olduğunu ve acı tatlı O’nun hiçbir tasarrufuna itirazın caiz olmayacağını itiraf ile Allah’ın dilediğini yapmasına, kaza ve kadere razı olduğunu açıklama vardır. Bu makam, pek büyük bir makamdır. Bu makamı kazanan nefse: “Nefs-i râdıye: Allah’ın e mrine râzı olmuş nefis” denir.Bu ise, isteklerin sonu ve mertebelerin en üstünü olan en büyük rızadır. Lezzetlerin en büyüğü de rıza lezzetidir. . En yüksek hedef ve en büyük rıza işte bu ebedî lütuftur.

İnsanın nefsi önce “nefs-i emmare: Kötülüğü emreden nefis” iken, kuran ve Hz. Muhammed’in(sav) ahlâkı olan büyük ahlâk ile ilerleyip gelişerek ikincide “nefs-i levvâme: Kötülüğünden dolayı kendini kınayan nefis”, üçüncüde “nefs-i mutmeinne: Kötülükten temizlenerek Allah’a yaklaşıp huzura eren nefis”, dördüncüde “nefs-i râdiye: Kendisine sonsuz nimetler bahşeden Rabbinden razı olan nefis”, beşincide “nefs – i mardiyye: Allah’ın kendisinden razı ve hoşnut olduğu makbul nefis” olur ki, Fecr sûresindeki: “Ey huzur içinde olan nefis! Sen Rabbinden razı, o da senden razı olarak Rabbine dön.” (Fecr, 89/27-28) şeklindeki ilâhî hitap, bunun beyanıdır.

Elhamdulillahirabbilalemin

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.