sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolar
Kur'an Dinle
Sesli Makale

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA TALÂK SURESİ 5. VE 6. AYETLER

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA TALÂK SURESİ 5. VE 6. AYETLER
20.02.2023
0
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

5- Bu, Allah’ın size indirdiği emridir. Kim Allah’tan korkup-sakınırsa, Allah, onun kötülüklerini örter ve onun ecrini büyütür.(15)
6- (Boşandığınız) Kadınları, gücünüz oranında oturmakta olduğunuz yerin bir yanında oturtun, onları ‘darlık ve sıkıntıya düşürmek amacıyla’ kendilerine zarar vermeyin.(16) Eğer onlar hamile iseler, yüklerini bırakıncaya (doğumlarını yapıncaya) kadar onlara nafaka verin. (17) Şayet sizler için (çocuğu) emzirirlerse, onlara ücretlerini ödeyin. (Durum ve ilişkilerinizi) Kendi aranızda maruf (güzellikle ve İslâm’a uygun bir tarz) üzere görüşüp-konuşun.(18) Eğer güçlük içine girerseniz, bu durumda ‘(çocuğu) onun (babası) için bir başkası emzirebilir.(19)

Kur'an Dinle

AÇIKLAMA

15. Bu, umumi ve insan hayatında sürekli geçerliliği olan bir tavsiye gibi anlaşılıyorsa da, siyak-sibaktan Müslümanlara şöyle bir uyarı yapıldığı belli olmaktadır: “Yukarıda zikredilen emirler ne kadar ağır geliyorsa da, yine de Allah’tan korkarak bu emirlere uyun ki Allah sizler için bir kolaylık yaratsın. O sizin günahlarınızı affeder ve size bu davranışınızdan dolayı mükafaat verir.” Hayızdan kesilmiş kadınların iddetinin 3 ay olduğu apaçıktır. Hayızdan kesilmemiş kadının iddeti 3 hayız olacağından, onun iddeti onlardan daha az, ama hamile kadının iddeti hepsinden fazladır. Tüm iddet süresince nafaka ve barınma mükellefiyeti erkeğe ait bulunduğundan, boşadığı bir kadının yükünü taşımak, ona ağır gelebilir zira, ondan ayrılmaya karar vermiştir.
Ancak o Allah’tan korkarak bu yükü taşır ve Allah’ın emirlerine uyarsa, Allah da ona lütfundan bağışlar ve onun yükünü hafifletir. Ayrıca bu dünyada katlandığı zahmetin karşılığı olarak, ona öbür dünyada çok büyük mükafatlar verir.

16. İslâm Hukukçuları, Ric’î veya Bain talakla boşanan kadının barınmasının ve nafakasının kocaya ait olduğu hususunda ittifak halindedir. Ayrıca Ric’i veya Bain Talakla da olsa, boşanan hamile kadının barınma ve nafakasının da kocaya ait olduğu hususunda görüş birliğine varılmıştır. Ancak Talak-ı Bain ile boşanan kadının barınma ve nafaka hakkının her ikisine mi veya sadece nafaka hakkına mı, ya da hiç birine mi sahip olup-olmadığı konusunda ihtilaf vardır.
Birinci gruba göre, kadın hem barınma hem nafaka hakkına sahiptir. Hz. Ömer, İbn Mesud, Ali bin Hüseyin (Zeynel Abidin) , Kadı Şureyh, İbrahim en-Nehai, Hanefiler, Süfyan Sevri ve Hasan bin Salih bu görüştedir. Darekutni’nin Cabir bin Abdullah’tan, “Rasulullah, kadın üç talakla da boşanmış olsa, nafaka ve barınma onun hakkıdır, buyurdu” şeklinde rivayet ettiği hadiste bu görüşü teyid etmektedir. Yine bu görüşü teyid eden bir başka hadis daha vardır. Hz. Ömer, Fatma bintu Kays’ın rivayet ettiği bir hadisi “Biz bir kadının sözü üzerine Allah’ın Kitabı’nı ve O’nun Peygamberinin sünnetini terkedemeyiz” diyerek reddetmiştir. Bundan Hz. Ömer’in sözünün boşanmış hamile olmayan bir kadın hakkında da geçerli olmaması için bir neden yoktur.
İkinci gruba göre, Bain Talakla boşanan kadına barınma hakkı vardır ama nafaka hakkı yoktur. Said İbn Müseyyeb, Süleyman bir Yesar, Ata, Şabi, Evzai, Leys, Ebu Ubeyde, İmam Şafii ve İmam Malik bu görüştedir. Ancak ileride de beyan edeceğimiz gibi, Muğniu’l-Muhtaç’ta İmam Şafii’den başka bir görüş daha nakledilmektedir.
Üçüncü gruba göre, Bain Talakla boşanan kadının ne barınma ne de nafaka hakkı vardır. Hasan Basri, Hammad, İbn Ebi Leyla, Amr bin Dinar, Tavus, İshak bin Rahaveyh, Ebu Sevr, (İbn Cerir’in rivayet ettiğine göre İbn Abbas) Ahmed İbn Hanbel ve İmamiye mezhebi bu görüştedir. Muğniu’l-Muhtaç’ta İmam Şafii’nin bu görüşte olduğunu bildiren bir rivayet vardır. “Boşanan kadının iddeti içinde -hamile olsa da olmasa da- barınma ve nafaka onun vacip olan hakkıdır. Ancak Bain Talakla boşanmış bir kadın için vacip değildir. (…) Ve Talak-ı Bain ile boşanan hamile olmayan bir kadının nafaka, ve giyim hakkı yoktur.” Bu görüşün delili, Kur’an’ın, “Bilmez misin, belki Allah bundan sonra yeni bir yol ortaya çıkarır,” ayetidir.
Onlar bu ayetten, bu imkanın ancak Ric’î Talak verilmesi halinde sözkonusu olacağı anlamını çıkarıyorlar. Diğer bir delilleri, birçok hadis kitabında, birçok sağlam senetlerle rivayet edilen Fatma bintu Kays hadisidir.
Fatma bintu Kays el-Fahriyye ilk hicret eden kadınlardandı. Çok zeki bir kadın olarak bilinirdi. Hz. Ömer’in şehadetinden sonra istişare için onun evinde toplanılmıştı. Bu kadın sahabi, önce Ebu Amr bin Hafs bin el-Mugayyiretu’l-Mahzumi ile evliydi. Kocası onu 3 talakla boşadıktan sonra Rasulullah kendisini Usame bin Zeyd ile evlendirdi. Bu olay şöyle vuku bulmuştur: Kocası Ebu Amr önce ona iki talak vermiş fakat bu esnada Hz. Ali ile Yemen’e giderek, 3. talakı oradan göndermiştir. Bazı rivayetlere göre, Ebu Amr “Onu evinizde barındırın ve nafakasını verin” diye haber göndermiştir. Bazı rivayetlere göre de, Fatma bintu Kays’ın kendisi bu haklarını talep etmiştir. Herhalukârda da kocasının akrabaları onun haklarını vermeyi reddetmişlerdir. Bunun üzerine mesele Hz. Peygamber’e (s.a) intikal etmiş ve O da, onun nafaka ve barınma hakkı olmadığına karar vermiştir. Bir rivayete göre Hz. Peygamber, “Kadının nafaka ve barınma hakkı, kocasının dönme hakkı yoksa, nafaka ve barınma hakkı yoktur.” (Müsned-i Ahmed) Taberani ve Nesei de aynı lafızlar ile rivayet etmişlerdir. Onların rivayet ettiği hadisin son lafzı şöyledir: “Talak-ı Bain’den sonra kadın eski kocasına hulle olmaksızın helal değildir. Bu yüzden nafaka ve barınma onlara vacip değildir.” Bunu söyledikten sonra Hz. Peygamber (s.a) ona Ümmü Şerik’in evinde iddetini tamamlamasını emretmiş ama daha sonra Ümmü Mektum’un evinde kalmasını söylemiştir.
Bu hadisi kabul etmeyenlerin delilleri şunlardır.
a) Hz. Peygamber (s.a) ona kocasının akrabalarının evinden ayrılmasını, dili keskin olduğu için emretmiştir. Kocasının akrabaları onun bu uyumsuz mizacı dolayısıyla, artık bıkmışlardı. Said bin Müseyyeb, “Bu kadın bu hadisi rivayet etmekle milleti fitneye düşürmüştür. Aslında dili çok keskin olduğu için Ummu Mektum’un evinde barındırılmıştır.” demektedir. (Ebu Davud) İkinci bir rivayete göre, Said bin Müseyyeb’in “O, kocasının akrabalarına dil uzattığı için, başka bir eve gönderilmiştir” dediği nakledilmektedir. (El-Cessas) Süleyman bir Yesar’a göre, “Onu, huysuzluğu nedeniyle evden çıkarmışlardır.” (Ebu Davud)
b) Hz. Ömer onun naklettiği rivayeti reddettiğinde birçok sahabe hayatta olduğundan, bu meseleyi araştırmak o dönemde mümkündü. İbrahim en-Nehai: Hz. Ömer’in kendisine Fatıma bintu Kays’ın rivayeti ulaştığında, “Biz Allah’ın Kitabı’nının ayetini ve Rasulullah’ın sünnetini bir kadının hatırı için terkedemeyiz.
Bu onun vehmidir. Ben Rasulullah’tan Bain Talakla boşanmış kadının nafaka ve barınma hakkına sahip olduğunu işittim” dediğini nakleder. Ebu İshak şöyle anlatıyor: Kûfe’de Esved bin Yezid’in yanında bir mescidde oturuyordum. Şabi orda Fatma bint Kays’ın hadisini zikredince Esved Şabi’ye küçük bir çakıl taşı atarak şöyle dedi: Hz. Ömer kendi döneminde Fatma’nın bu hadisi rivayet ettiğini duyunca “Biz Rabbimizin Kitabını ve Rasulümüzün sünnetini bir kadının sözü dolayısıyla bırakmayız; zira onun doğru hatırlayıp hatırlayamadığını bilemeyiz. Dolayısıyla nafaka ve barınma kadının hakkıdır, “Onları evlerinizden çıkarmayın” ayeti mucibince de Allah’ın emridir” demiştir.” (Bu rivayeti Ebu Davud, Tirmizi ve Nesei nakletmiştir.)
c) Mervan döneminde Talak-ı Bain ile boşanmış bir kadının meselesi vuku buldu. Hz. Aişe bu konuda Fatma bintu Kays’ın rivayetine şiddetle karşı çıkmıştır. Kasım bin Muhammed şöyle anlatıyor: Hz. Aişe’ye, “Siz Fatma bintu Kays’ın hadisini biliyor musunuz?” diye sorduğunda, bana şöyle cevap verdi: “Fatma’nın hadisini zikretmesen daha iyi olur.” (Buhari) Başka bir rivayette Hz. Aişe’nin sözleri, “Ne oldu bu Fatma’ya Allah’tan korkmuyor mu?” şeklindedir. (Buhari) Yine başka bir rivayette Urve bin Zübeyr, Hz. Aişe’nin “Fatma’nın bu hadisi rivayet etmesinde bir hayır yoktur” dediğini nakleder. Urve’nin bir diğer rivayeti şöyledir: “Hz. Aişe Fatma’ya çok kızdı ve “O aslında boş bir evde oturuyordu, orada yalnızdı. Hz. Peygamber (s.a) onun iyiliği için evini değiştirmesini emretmiştir” dedi.”
d) Bu kadın daha sonraları Usame bin Zeyd ile evlenmiştir. Hz. Usame’nin oğlu Muhammed, “Fatma ne zaman bu hadisi zikretse, babam eline ne geçirse onun üzerine atardı.” demektedir. (El-Cessas) Buradan anlaşıldığına göre, onun rivayet ettiği hadisin, sünnete ters düştüğünü bilmemiş olsaydı, Hz. Usame bu derece kızmazdı.

17. Ric’î veya Bain Talakla boşanan hamile kadının nafaka ve barınma sorumluluğunun kocasının üzerine olduğu konusunda ittifak vardır. Ancak kocası vefat eden hamile kadının, kocasının talak vermeden veya verdikten sonra vefat etmesi durumu tartışmalıdır.
a) Hz. Ali ve İbn Mes’ud’un görüşüne göre, kadının nafakası, vefat eden kocasının mirasından karşılanır. İbn Ömer, Kadı Şureyh, Ebu Aliye, Şabi, İbrahim en-Nehai de aynı görüştedirler. İbn Abbas’tan nakledilen bir rivayete göre, o da bu görüştedir. (Alusi, El-Cessas)
b) İbn Cerir’in İbn Abbas’tan naklettiği bir rivayete göre, kocası miras bırakan hamile kadının nafakası, karnındaki çocuğun hissesinden karşılanır. Şayet mevta miras bırakmamış ise, onun varisleri kadının masraflarını karşılarlar. Çünkü Allah, “Mirasçının da aynı şeyi yapması gerekir.” (Bakara: 233) buyurmaktadır.
c) Cabir bin Abdullah, İbn Zübeyr, Hasan Basri, Said bin Müseyyeb, Ata bin Ebi Rebah’a göre, kadının nafakası ölen kocasının malından verilir. İbn Abbas’tan da bir üçüncü görüş bu şekilde rivayet edilmektedir. (El-Cessas) Bu, şu anlama gelmektedir: Kadın kocasının bıraktığı mirastan kendi payına düşen nafakasını karşılar. Ancak kocasının toplam mirasından kadının nafaka hakkı yoktur. Çünkü bu takdirde, diğer varisler de onun yükünü taşımış olurlar.
d) İbn Ebi Leyla’ya göre, kadının nafakası, ölen kocasının malından, tıpkı borcu gibi ödenmek zorundadır. (El-Cessas) Yani bırakılan tüm miras üzerinden önce borcun ödendiği gibi aynı şekilde nafaka da ödenir.
e) Ebu Hanife, İmam Muhammed, İmam Züfer ve Ebu Yusuf’a göre, ölünün malından barınma ve nafaka hakkı yoktur. Çünkü ölümden sonra, ölünün mülkü olmaz. O mülk ölümden sonra varislerin hakkıdır. Dolayısıyla hamile kadının nafakası nasıl onlar üzerine vacip olabilir? (Hidaye el-Cessas) Ahmed bin Hanbel de bu görüştedir. (El-İnsaf)
f) İmam Şafii’ye göre, hamile kadına nafaka yoktur, barınma hakkı vardır. (Muğniu’l-Muhtaç) Onun delili, Ebu Said el-Hudri’nin kızkardeşi Furia bintu Malik’in hadisesine dayanır… Hz. Peygamber (s.a) kocası öldürüldüğünde ona iddetini kocasının evinde geçirmesini söylemiştir. (Ebu Davud, Tirmizi, Nesei) Ayrıca Darekutni’den rivayet edilen, “Rasulullah dul hamile kadına nafaka yoktur, buyurdu” şeklindeki hadisi de delil olarak alır. Aynı görüşü İmam Malik te paylaşmaktadır. (Haşiyetu’d-Dusuki)

Sesli Makale

18. Bu ifadeden birçok hususlar tespit edilebilmektedir.
a) Bir kadın kendi sütünde yegane tasarruf sahibidir; zira aksi takdirde onun sütü karşılığında ücret almasından nasıl bahsedilebilirdi?
b) Kadın doğum yapmasıyla birlikte eski kocasının nikahından çıkar ve dolayısıyla yasal olarak çocuğunu emzirmekle zorunlu tutulamaz. Ancak çocuğun babası, çocuğu ona emzirtmek ister ve o da razı olursa, ücret almak kaydıyla emzirir.
c) Babası, çocuğunu yasal olarak boşadığı kadına emzirtmek zorunda değildir.
d) Çocuğun geçim masrafları (nafakası) babaya aittir.
e) Çocuğun emzirilmesinde ilk hak sahibi, onun annesidir. Ancak annesi çocuğunu emzirmeyi kabul etmez ya da onun istediği ücreti baba vermeye muktedir olamazsa eğer, çocuğu bir başka kadın emzirebilir. Bu esastan bir başka kaide daha ortaya çıkmaktadır.
f) Çocuğun annesinin istediği ücret ile, başka bir kadının istediği ücret aynıysa, çocuğun annesi tercih edilir.
Bu hususlarda İslâm alimlerinin görüşleri şu şekildedir.
Dahhak’a göre, annesi çocuğunu emzirmeye herkesten çok hak sahibidir. Fakat emzirip-emzirmemek konusunda serbesttir. Şayet çocuk başka bir kadının sütünü kabul etmez ise, bu takdirde anne zorlanabilir. Benzeri bir görüş Katade, İbrahim en-Nehai ve Süfyan es-Sevri’den de nakledilmektedir. Yalnız İbrahim en-Nehai’ye göre, başka biri süt emzirmeye hazır olsa dahi, anne bu konuda zorlanabilir.
Anne ile baba ayrıldıklarında çocuk süt emiyorsa, anne sütünü verebilir, ama bu ona farz değildir. Başka bir kadın bulunamazsa o takdirde süt vermeye mecbur tutulabilir. Ancak baba, “Ücretiyle başka bir kadına emzirtirim” diyor ama anne, tutulan kadının istediği ücreti istiyor veya karşılık talep etmiyorsa, elbette öncelikle tercih edilmesi gereken annedir. Fakat çocuğun annesi daha yüksek ücret istiyorsa, baba çocuğunu anneye emzirtmeye mecbur tutulamaz.

19. Bu ayette anne ve baba açısından adeta cezai bir yön vardır. Çünkü üsluptan anlaşıldığına göre, her ikisine de boşanma safhasına kadar gelen önceki anlaşmazlıklar dolayısıyla sorun çıkarmamaları ve süt emzirme meselesini aralarında güzellikle ve anlayışla çözüme kavuşturmaları tenbih edilmektedir. Kadın, yüksek ücret talep ederek erkeği zor duruma sokmaması konusunda uyarılmıştır; zira çocuğun büyümesi kendisinin elinde değildir. Bu işi o yapmazsa, yapan başka biri bulunacaktır. Erkek ise, annenin çocuğuna olan düşkünlüğünü istismar ederek, onu perişan etmeye çalışmaması konusunda uyarılmıştır; zira bu salih kimselerin yapacağı bir davranış değildir. (Hemen hemen aynı konu Bakara: 233’te işlenmiştir.)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.