DUA
Hamd yerleri, gökleri ve ikisinin arasındakileri emsalsiz bir şekilde yaratan, bizlere hidayet olarak kitabı vahiy eden, kâinatın efendisi, tek ve yegane İlah, Rab, ibadet ve itaat edilmeye layık olan Allah Azze ve Celle’ ye mahsustur. Salât ve selam Peygamberlerin sonuncusu, yaşayan Kur’an, kendisine tabi olunmadıkça cennetin imkânsız olduğu, müminlere karşı şefkatli, kâfirlere karşı ise şiddetli olan Hz. Muhammed Mustafa (sav)’ ya, Aline, Ashabına, bugüne kadar yaşamış, bugün yaşayan ve bugünden kıyamete kadar yaşayacak olan tüm Müslümanların üzerine olsun.
Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh)’den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Saüdlahü Aleyhi ve Sellem) şöyle demiştir:«Kim Allah Sübhânehu’ya duâ etmez (O’ndan dilekte bulunmaz) ise Allah o kimseye gazab eder.»” İbni Mace 3827
Nu’man bin Beşir (ra)’den rivayetle Allah Rasulü (sav) şöyle buyurmuştur;”Şüphesiz, ancak dua ibadettir” buyurdu.Sonra: Ve Rabbiniz buyurdu ki, siz bana dua ediniz (benden isteyiniz) bende size icabet edeyim (duanızı kabul edeyim).Bana dua etmeye tenezzül etmeyen (kibirli)ler, şüphesiz alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir. (mü’min 60) ayetini okudu. İbni mace 3828
Bu hadîsi; Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, ibn-i Hibbân, Hâkim ve Ahmed de rivayet etmişlerdir.
Hadisin zahirine göre ibâdet ancak duâ etmekten ibarettir. Âlimler; ibâdetin duaya inhisar ettirilmesi duanın önemini belirtmek içindir. Yani ibadet ismine en liyakatli ve en hakiki kulluk görevi duadır. Çünkü Allah Teâlâ’ya, yalvarma,yakarma ve niyazda bulunan bir kul, bütünüyle Allah’a yönelir, başka varlıklardan tamamen yüz çevirir, bütün ümidini O’na bağlar, O’ndan başka hiç bir şeyden korkmaz, kulluk görevini ifâ eder. Allah’ın yüceliğini itiraf eder, verenin ve alanın O olduğunu dile getirir ve her şeyin O’nun kudret ve dilemesine bağlı bulunduğunu içtenlikle ve samimiyetle ifâde eder. Zâten yapılan bütün ibâdetlerin özü ve gerçek mâhiyeti de budur. Resûl-i Ekrem (sav)’in bu buyruktan sonra anılan âyeti okuması, duâ etmenin Allah tarafından emredildiğinı delillendirmek içindir. Şu halde duâ bir ilâhî emrin yerine getirilmesidir. Bu itibarla duâ etmek en azından müstehab bir ibadettir. Ayette geçen “İbâdet” kelimesi bazı alimlerce duâ manasına yorumlanmıştır. Şu halde kibrinden ve gururundan dolayı duâ etmeye tenezzül etmeyen bir kimse cehenneme girmeye müstahaktır.
Hadislerden de anlaşılacağı üzere kul daima Allah’a muhtaç haldedir.Bu muhtaçlığını da dua ile dile getirmeli ve Allah’tan her daim yardim dilemelidir.Günlük yapmış olduğumuz işler bizim için çok kolay ve basittir ve bizlerde bu işleri yerine getirirken Allah’tan yardım dilemek O’na dua etmek aklımıza bile gelmez maalesef.Fakat zor bir iş ile karşılaştığımızda Allah ‘da aklımıza gelir. Şunu unutmamalıyız ki, Allah cc dilemezse bizim için en kolay olan işler imkasız hale gelir. Zor ya da kolay ayırımı yapmaksızın her işimizde Allah’tan yardım dilemeliyiz.Tabii ki bu yardımın gelmesi ve duaların kabulü için tüm ibadetlerde olduğu gibi duanın kabulü için de bazı şartlar vardır.
Ebû Hüreyre (ra)’den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sav) :«Herhangi biriniz acele etmedikçe duası kabul olunur.» buyurmuş. Dua eden kişi nasıl acele eder? Yâ Resûlallah, diye sorulunca, O : «Adam, Ben Allah’a duâ ettim de Allah benim duamı kabul etmedi, der.» diye cevab verdi.”
Bu hadisi; Buhâri, Müslim, Ebû Dâvûd ve Tirmizî de rivayet etmişlerdir. Bu hadîs, duâ eden mü’minin böyle konuşmaktan sakınmasının gerekliliğine ve duâ etmeye devam etmesinin doğru yol olduğuna delâlet eder. Çünkü duâ eden kişinin: Ben defalarca dua ettim veya şu ve bu işler için duâ ettim. Fakat, Allah benim duamı kabul etmedi, gibi sözleri ya duasının kabulünün gecikmesinden bir nevî sızlanmadır veya ümidsizlik belirtisidir. Gerek sızlanma gerekse ümidsizlik fena şeylerdir. Mü’min kula yakışmaz. Duanın kabulü için Allah katında tâyin ve tesbit edilmiş belirli bir vakit vardır. Zamanı gelmedikçe gerçekleşmez. Nitekim rivayet edildiğine göre Mûsâ ve Hârûn (As)’ın Firavun aleyhinde ettikleri dua ile duanın kabulü arasında geçen süre kırk yıldır. Şu halde duanın kabulünün gecikmesinden sızlanmak hatâdır ve duanın kabul olunmamasına sebebiyet verir. İkincisi, yâni duanın kabul olunmasından ümitsizliğe düşmek ancak kâfirlerin işidir, mü’min bir kimse hiçbir zaman Allah’ın lütuf ve rahmetinden ümidini kesmez.
Duanın kabul olunması çok çeşitlidir. Şöyle ki: Bâzan istenen şeyin istenen zaman içinde gerçekleşmesiyle olur. Bazen istenen şeyin bir hikmete binâen bir süre sonra gerçekleşmesiyle olur. Bazen istenen şey yerine bir şerrin defedilmesi suretiyle kabul olunur. Bazen de sahibi için âhirette azık olmak üzere sevab defterine bir hayır olarak geçirilir.
Duanın Kabul Olmasının Şartları
Duanın kabul olmasının bâzı şartları vardır. Bu hadîste bu şartlardan ikisine işaret edilmiştir:
- Duâ eden kişinin acele etmemesi,
- Duanın kabul olmayacağı değil, kabul olacağı kanaatini beslemek.
- Haram bir iş için duâ etmemek
- Duayı kalb uyanıklığıyla ve gafletten uzak biçimde, mütevâzi bir halde etmek.
- Yediğinin ve giydiğinin helâldan olması. Başka şartlar da vardır.
Hamd Âlemlerin Rab’bi olan Allah’a mahsustur.