BAKMAKLA GÖRMEK ARASINDAKİ FARK
BİSMİLLAHİRAHMANİRAHİM
Hamd alemlerin rabbi olan ALLAH(cc) mahsustur.salat ve selam hz.muhammed (sav) ,aline,ashabına ve bütün müminlere olsun
İnsan yapısal olarak sürekli türlü türlü çeşit çeşit olaylar ,vakialara bakmakta eşyaya bakmakta,cisimlere bakmakta .bu bakmalarda kişide izbırakması öğretiye sebeb olması yani bir fikir oluşması adına akıl süzgecinden gecmeli akabinde görmeye dönüşür.görmeye dönüstüğünde sevgi,nefret,şaşkınlık,heycan,korku ,ilham,hüzün vb…. durumlar tavırlar meydana gelir. Peki biz bakıyormuyuz yoksa görüyormuyuz.bunu anlamaya çalışalım.
îmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Affân… Süheyb’den nakletti ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: Sizden önce gelen kavimlerde bir kral vardı ve bir de onun büyücüsü vardı. Büyücü yaşlanınca krala dedi ki: Ben yaşlandım, ecelim geldi. Binâenaleyh bana bir genç ver de ona büyü öğreteyim. Kral ona bir. delikanlı verdi ve o, delikanlıya büyü öğretiyordu. Büyücü ile kral arasında bir de râ-hib vardı. Delikanlı rahibin yanına geldi ve onun sözlerini dinleyip ona hayran oldu, sözlerine bağlandı. Delikanlı büyücünün yanına geldiğinde büyücü onu dövdü ve; seni tutan nedir? dedi. Ailesinin yanına geldiğinde onlar da delikanlıyı dövüp; seni tutan nedir? dediler. Delikanlı bunu rahibe dert yanarak anlattı. Râhib dedi ki: Büyücü seni döveceği zaman: Ailem beni tutukladı, de. Âİlen sana zarar vereceği zaman da: Büyücü beni tutukladı, de.
Süheyb der ki: Onlar bu durumda iken bir hayvanın üzerinde büyük bir musibet gelip çattı. Ve insanları içeri tıkadı onu aşıp çıkamadılar. Delikanlı dedi ki: Bugün ben rahibin durumunun mu Allah katında daha iyi olduğunu, yoksa büyücünün durumunun mu daha iyi olduğunu öğrenirim. Bir taş’aldı ve: Allah’ım, eğer rahibin durumu Senin için daha iyi ve büyücünün durumundan daha sevimli ise bu hayvanı öldür de insanlar onun endîşesinden kurtulup dışarı çıksınlar, dedi. Taşı attı ve hayvanı öldürdü. İnsanlar böylece onun tehlikesinden kurtuldular. Delikanlı bu durumu rahibe haber verince, râhib dedi ki: Yavrucuğum, sen benden daha üstünsün ve sen ilerde deneneceksin. Denendiğin zaman benim aleyhimde yol gösterme. Delikanlı sağırları işittiriyor, dilsizleri konuşturuyor ve diğer hastalan iyileştirerek onları tedâ-vî ediyordu. Kralın meclisinde bulunan arkadaşlarından birisi kör olmuştu, delikanlının ününü duydu ve ona pekçok hediyelerle gelip; beni hastalığımdan kurtar da şurada bulunanların hepsi senin olsun, dedi. Delikanlı; ben kimseyi hastalıktan kurtaramam ancak Azız ve Celîl olan Allah kurtarır, eğer O’na inanırsan ben senin için Allah’a duâ ede-1 rim de seni iyileştirir, dedi. O da Allah’a inandı ve delikanlı da onun için Allah’a duâ etti, adam iyileşti. Sonra adam hükümdarın katma geldi ve her zaman oturduğu yere oturdu. Hükümdar ona: Ey Falanca gözünü sana kim geri verdi? dedi. Adam; Rabbım, dedi. Hükümdar; ben mi? deyince adam; hayır benim ve senin Rabbın olan Allah, dedi. Hükümdar: Senin benden başka Rabbın da mı var? dedi. Adam; evet benim ve söiiin Rabbın olan Allah, dedi. Ve hükümdar adama işkence yapmaya başladı. Nihayet adam delikanlıyı haber verdi. Hükümdar ona elçi gönderip çağırttı ve dedi ki: Çocuğum, sen sağırları duyuracak, dilsizleri konuşturacak kadar büyüde ilerledin ve şu hastalıkları iyileştirecek kadar geliştin, dedi. Delikanlı; ben kimseyi iyileştiremem. Yalnız ve yalnız Aziz ve Celîl olan Allah şifâ verir, dedi. Hükümdar: Ben mi? deyince, delikanlı; hayır, dedi. Hükümdar ona: Senin benden başka Rabbın mı var? dedi. Delikanlı; benim de Rabbım senin de Rabbın olan Allah, dedi. Hükümdar onu da alıp işkence etmeye başladı ve işkenceye devam edince, delikanlı rahibi haber verdi. Râhib getirilince ona; dininden dön, denildi. Râhib bunu yapmadı. Hükümdar testereyi rahibin başının ortasına koydu ve onu ortadan iki parçaya ayırdı. Kör olan adama: Dininden dön, dedi. Adam bunu yapmayınca testereyi başının ortasına koydu ve yere kadar onu ikiye parçaladı. Delikanlıya: Dininden dön, dedi. O bunu yapmayınca bir toplulukla birlikte onu falanca ve falanca dağa yolladı ve onlara dedi ki: Dağın tepesine vardığınızda eğer dininden dönerse döner, yoksa dağın tepesinden onu fırlatın. Adamlar onu dağın tepesine götürdüler ve dağa çıkarınca delikanlı dedi ki: Allah’ım, onlara karşı Sen dilediğin şekilde beni koru. Dağ yerinden oynadı ve onların hepsi aşağı düştüler. Delikanlı araştırarak hükümdarın yanına geldi. Hükümdar ona: Arkadaşların ne yaptılar? dedi. Delikanlı: Onlara karşı Allah bana yetti, dedi. Bunun üzerine hükümdar bir grup adamıyla birlikte onu bir sandala bindirerek dedi ki: Denizin dalgalı yerine vardığınızda dininden dönerse döner, yoksa onu denize atıp boğun, dedi. Onlar denizin dalgalı yerine gittiklerinde delikanlı: Allah’ım, dilediğin şekilde beni onlardan koru, dedi. Bunun üzerine hükümdarın adamlarının hepsi denizde boğuldular. Delikanlı dönüp geldi ve hükümdarın yanına girdi. Hükümdar: Arkadaşların ne yaptı? dedi. Delikanlı onlara karşı Allah bana yetti, dedi. Sonra hükümdara dedi ki: Benim sana söyleyeceğimi yapmadıkça beni öldürmeye gücün yetmez. Eğer benim sana bildirdiğimi yaparsan beni öldürürsün. Hükümdar: Neymiş o? deyince, delikanlı dedi ki: Sen, insanları yüksekçe bir yerde toplarsın, sonra beni bir hurma kütüğüne asarsın, terkeşinden bir ok alırsın ve delikanlının Rabbı olan Allah adına der ve atarsın. Eğer böyle yaparsan beni öldürürsün. Hükümdar böyle yaptı ve oku yayının atış yerine koydu, sonra; delikanlının Rabbı olan Allah adına, deyip attı’ Ok delikanlının gözüyle kulağının ara yerine isabet etti ve delikanlı elini okun değdiği yere koyup öldü. Bunun üzerine halk; delikanlının Rab-bına inandık, dediler. Hükümdara; görüyor musun Allah’a andolsun ki korktuğun şey başına geldi. Halkın hepsi îmân etti, denildi. Bunun üzerine hükümdar, demirci başına emretti de her tarafta çukurlar kazıldı ve ateşler yakıldı. Hükümdar dedi ki: Kim dininden dönerse onu bırakın, dönmeyenleri ateş çukuruna atın. Suheyb der ki: Orada birbirlerine karşı savunuyor ve mücâdele veriyorlardı. Nihayet yavrusunu emziren bir kadın getirildi. Sanki kadın eğilip ateşe düşmek üzereydi. Çocuk dedi ki: Anneciğim sabret, sen muhakkak hak üzeresin
Olayın son bölümüne baktığımızda çocuğun rabbinin adıyla atılan ok ve halkın imanı ve ateş dolu hendeklerle tehdite karşe zerre kadar taviz vermemeleri .halkın bu tavrının dışında kral ve hanedanının askeri gücü komutanları oldu yerde duruyor .yani bu olaydan sonra kral tek kalmamış tek kalsaydı halka karşı tehtidinde hiçbir varlığı olmazdı.tehdit edip uygulamışsa bunu yapabilecek hala otoritesi kuvvetli yani taraftarları var .ozaman bu olay sonrası insanların bir kısmı iman ediyor bir kısmı durum ve konumları değişmiyor.değişmeyenlerde tek değişen hatta küfürlerinin artması
İman eden ve küfürü artan iki tarafda aynı vakıa,olaya bakıyor.biri iman etmesi ALLAH(cc) uğrunda canlardan ,mallardan ve evlatlardan geçerken diger grup ise küfrü artması aynı olaya bakılıyor.olay birtarafın şehid olup övülmesine sebebken diğer tarafın kahrolsun hendek ashabı denmesine sebeb oluyor.iman edenler olayda ALLAH(CC) irade,kudret,gücü,ilmini,uluhiyet ve rububiyetini görüp böyle bir ALLAH(cc) teslim olunur.demek suretiyle iman ve sebat gösteriyor.bakmakla beraber göredebiliyorlar.baktıklarının üzerinde tefekkurle fikir ve doğru tavrı oluşturuyor.diğer taraf sadece bakmakla yetiniyor.bu bakış iz bırakma ,bir teslimiyete götürmüyor.ALLAH(CC) kullarına kendini tanıtırken olaylar ve vakıalarda değişiklik olabilir ama sonuç hep aynı olur marifetullah götürür.bu günde ALLAH(cc) tanıtan olaylar ve vakıalar var .bu gün bunlara sadece bakanlar göremeyenler görme adına çaba sarfetmeyenler o gün orada olsalar imandan çok küfre yakın olurlardı.hendeğe atılan dan çok hendeği kazan tarafa olurdu.bakmakla görmek arsındaki fark iman ve küfür arasındaki fark kadar büyüktür.hendeğe atılanla,hendeği kazan arasındaki fark kadarda büyüktür.
ELHAMDULİLLAHİ RABBİLALEMİN SELAM ALEYKUM
TEVFİK ALLAH (CC) DANDIR.