1- Birbirlerine hangi şeyi sorup duruyorlar?

2- O büyük haberi mi?

3- Ki kendileri hakkın da anlaşmazlık içindedirler.

4-Hayır yakında bileceklerdir.

5-Yine hayır yakında bileceklerdir.

6-Biz yeryüzünü bir döşek kılmadık mı?

7-Dağları da birer kazık?

8-Sizi çift çift yarattık.

9-Uykunuzu da bir dinlenme yaptık.

10-Geceyi bir örtü yaptık.

11-Gündüzü bir geçim vakti kıldık.

12-Sizin üstünüze de sapasağlam yedi gök bina ettik.

13-Parıldadıkça parlayan bir kandil güneş kıldık.                                            (Nebe 1-13)

Büyük haber deyimiyle, kıyamet gün kastedilmektedir. Kıyamet günü hakkın da Mekke müşrikleri çeşitli sorular soruyor ve diyorlardı ki bu ne ilginç bir haberdir?

Kemiklerimiz toz olmuşken tekrar nasıl dirileceğiz? Bu imkansız bir şeydir. Gelmiş geçmiş bunca insan nasıl dirilecek. Koca dağların parçalanması güneşin sönmesi, ayın ışığını kaybetmesi, dünya düzeninin alt üst olması olacak şey değildir.

Bizler Muhammed’i(sav) aklı başında, feraset sahibi bilirdik. Şimdi neyden bahsediyor. Niye durup dururken böyle haberler veriyor.

“Kendi akıllarınca Allah’tan gelen vahye “habere inanmıyorlar. Peygamberi de olay konusu yapıyorlar. İşte böyle inkar etmeleri ayetleri mi ve peygamberlerini olay konusu yapmaları yüzünden onların cezası cehennemdir. (Kehf 106)

Maalesef bugün günümüzde de böyle konuşmalar fısıldaşmalar mevcuttur. Gelen ayete “habere” inanıp hazırlık yapacağımız yerde, böyle bir şey olur mu? Kim bunları söyledi, ta geçmişten gelen haber bugün yaşanır mı?

Allah(C.C) diyor ki; Şüphe ettiğiniz o haber göreceksiniz.

“Ki o gün cehennemde getirilmiştir. İnsan o gün hatırlar fakat bu hatırlatmanın ona ne faydası var.” (Fecr 23)

Bugün evimize, kapının önüne gelen bir fatura gördüğümüzde, bu size gelmemiştir. Bu komşunun mu dur? Diyoruz. Ya da bugün haberlerde deprem olacak dendiğinde bizim ev sallanmaz mı diyoruz? Tabi ki hayır dünyalık menfaat olanca gelen habere inanıyoruz, Peki Allah(C.C) ve Rasulünden gelen haberlere neden gönülden inanamıyoruz?

“Andolsun ki biz size hakkı getirdik. Fakat çoğunuz hakkı çirkin gördünüz.” (Zuhruf 74)

ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

The post NEBE “ÖNEMLİ HABER” appeared first on Ebrar Medya.

“Ateşte olanlar bu sefer, cehennem bekçilerine; “Ne olur, Rabbine bizim için yalvarın. Bir gün olsun azabımızı hafifletsin derler.”

Onlar; “Peygamberleriniz size apaçık delillerle gelmedi mi? deyince. “Evet” diye cep verirler.

Bu defa onlar; O halde siz kendiniz yalvaracaksanız yalvarın derler.

Kafirlerin duaları ise neticesiz kalır. (Mümin 49-50)

Ayetten de anlaşılacağı üzere cehenneme giren bu insanların azabı hak etmesinin sebebi gelen peygamberin davetine icabet etmemeleri ve Allah Resulünden gelen haberlerden yüz çevirmeleridir.

“Biz peygamberleri ancak Allah’ın izniyle itaat olunması için gönderdik. Onlar kendilerine yazık ettiklerinde sana gelip Allah’tan mağfiret dileselerdi peygamberde onlara mağfiret dileseydi elbette Allah tevbeleri ziyadesiyle kabul edici ve çok esirgeyici bulacaklardı. (Nisa 64)

Bir toplum düşününüz, Allah(C.C) o topluma diyor ki; “Kim Resule itaat ederse Allah(C.C)’a itaat etmiş olur.” Kısacası dünya ve ahiretin saadetine ve kurtuluşuna erebilmek için O’nu taklit etmek O’na benzemek ve O’na uymak zorundadır.

Böyle bir toplumun yapacağı ilk şey ne olmalıdır? Elbette en ince ayrıntısına kadar Rasulullah’ı öğrenmektir. O’nun getirdiği Tevhid dinine icabet etmek olacaktır.

Bir mümin için Rasulullah(sav)’ın hayatını bilmek bütün bilgilerden önde gelir. Rasulullah’ın hayatını bilmeyen kişinin İslam adına bütün bilgileri eksiktir.

Her şeyden önemlisi Allah’ın Kitabını O’nun anladığı şekilde anlamak zorundayız. O’nun yorumladığı şekilde yorumlamak durumundayız. Bunun aksini/zıddını kimse düşünemez

Hayatın her noktasında Hz. Muhammed(sav) vardır ve her şeyin de Muhammedi olanı geçerlidir.

İşte akıllı insanın yapacağı şey ölüm gelmeden O’nun hayatını en ince detaylarına kadar öğrenmektir.

Bunu öğrenirken de Allah(C.C)’a kul olmayı öğreniyorum, cehenneme düşmemenin yolunu, cennete ulaşmanın yolunu öğreniyorum diye öğrenmeli.

Büyük bir işkenceden, bir katliamdan kaçmanın, büyük bir defineyi ele geçirmenin formülünü öğreniyor gibi öğrenmelidir.

“O gün yüzleri ateşte evrilip çevrilirken Eyvah bize! Keşke Allah’a itaat etseydik, Peygamber’e itaat etseydik diyeceklerdir.” (Ahzab 66)

Rabbim bizleri hak üzerinde yaşayıp hak üzerinde ölmeyi nasip etsin İnşaAllah. Amin.

ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

The post PİŞMAN OLMAMAK İÇİN ! appeared first on Ebrar Medya.

Hicret; Sözlükte, kişi veya kişilerin bulundukları yerden göç yoluyla ayrılmaları anlamına gelir.

Bu ayrılma beden ile olabileceği gibi dil ile veya kalp ile de olabilir.

Peygamberimiz(sav)’in ve Sahabenin hayatına dönüp baktığımızda onların, ALLAH(C.C)’ın dinine olan bağlılığından dolayı sırf Rabblerine rahat bir şekilde kulluk yapmak için hicret etmişlerdi. Kalpleriyle İslam’a geçerek hicret yaptıkları gibi bedenleriyle de hicret yapmışlardı.

Hicret, İmanın ALLAH(C.C)’a ve Resulüne(sav) bağlılığın, ALLAH(C.C) yolunda fedakarlık yapmanın, dünyalıklardan vazgeçmenin, yalnızca ALLAH(C.C) rızasını seçmenin bir göstergesi; Küfre ve onlarım azgın temsilcilerinin hükmüne boyun eğmemenin iman uğruna her zorluğu göze almanın ifadesidir.

Peygamberimiz(sav)’le birlikte bu destanı yazan güzel insanlara Kur’an “Muhacir” diyor ve onları kelimelerin en güzeli ile övüyor.

“Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar. ALLAH(C.C) onlardan razı olmuştur, onlar da ALLAH(C.C)’tan razı olmuşlardır ve ALLAH(C.C) onlara, içinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan cennetler hazırlamışlardır. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” (Tevbe 100)

Yazının başında da değinmiştik hicret sadece beden ile değildir.

Bugün peki bizler ALLAH(C.C)’ın hükümlerine karşı, ALLAH(C.C)’ın razı olmadığı o hayattan İslam’a ALLAH(C.C) ve Resulü(sav)’ne hicret edebiliyor muyuz? Aslında günlük hayatlarımıza bakacak olursak bedenen de kalben de sürekli bir hicret yaşıyoruz.

Hicreti iki bölüm olarak ele alırsak;

1-DÜNYALIK İÇİN YAPILAN HİCRET

Aslında hayatımızda devamlı gerçekleştirdiğimiz bir durumdur. Bir kız evlendiğinde eşinin memleketine hicret etmesi, soğuk memleketten sıcak memlekete hicret edilmesi vs. Bunlar dünyalık hicretlerimizdir.

2-ALLAH(C.C) İÇİN OLAN HİCRET

Hicretin dünyalık olarak bu kadar yaygın olmasına rağmen hayatımızın bir çok alanına maalesef İslami İlimler öğrenmek ve yaşamak için aynı fedakarlık yapılmamaktadır.

Kötü ortamlardan, kötü arkadaşlardan, kısacası kötü olan her şeyden uzaklaşmak için, ALLAH(C.C) için olan hicret çok azdır.

Rabbim, bizleri O’nun razı olduğu hayatı yaşayan Müslümanlardan eylesin.

ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

The post HİCRET appeared first on Ebrar Medya.

Hamd alemlerin Rabbi olan ALLAH(C.C)’a mahsustur. Salat ve Selam Hz. Muhammed(sav)’e, aline, ashabına Mü’minlerin üzerine olsun İnşaAllah.

“İki yüzlüler, kalplerinde olanı kendilerine açıkça haber verecek bir surenin tepelerine indirilmesinden daima endişe ederler. De ki; “Siz alay edin bakalım ALLAH(C.C) çekindiğiniz şeyi ortaya koyacaktır.”

“Onlara soracak olursan “Biz Andolsun ki eğlenip oynuyorduk” diyecekler de ki; “ ALLAH(C.C)’la, ayetleriyle, peygamberleriyle mi alay ediyordunuz?

“Özür beyan etmeyin! Siz iman ettikten sonra kafir oldunuz. İçinizden bir grubu affetsek bile bir güruhunuz günahkar olduğundan onu azaba uğratacağız.” (Tevbe 64-65-66)

Ayetin nüzulü hakkında; Münafıklardan biri dedi ki; Görüyorum ki şu bizim (Kur’an okuyanları)mız mide bakımından bizden daha iştahlı dil bakımından bizden daha(yalancı) düşmanla karşılaşınca da daha korkaktırlar.

Bu haber Rasulullah(sav)’a ulaştı ve adam, hayvanına binerek Rasulullah(sav)’ın yanına geldi şöyle dedi;

“Ey ALLAH(C.C)’ın Rasulü(sav) biz ancak eğlenip oynuyorduk.”

Rasulullah(sav) şu karşılığı verdi;

“ALLAH(C.C)’la, peygamberiyle, ayetleriyle mi alay ediyordunuz? Özür beyan etmeyin! Siz iman ettikten sonra kafir oldunuz. İçinizden bir gurubu affetsek bile bir grubunuz günahkar olduğundan onu azaba uğratacağız.

ALLAH(C.C) insanları yaratmış ve insanları birbiriyle alakalı ilişkileri düzenleyecek hükümler indirmiştir. İnsanların birbirleriyle alay etmesi ve küçük düşürmesi haram kılınmıştır. Çünkü burada hem ALLAH(C.C)’ın hukuku hem de insanların hukukuna uygun hareket edilmemiştir.

Bizlerin birbirimize karşı yapmış olduğumuz olumsuz davranışlar alay etme, kötü lakap takma gibi durumlar hiç kimse tarafından hoş karşılanmamaktadır.

Durum böyleyken ALLAH(C.C)’ın dini, Resulü(sav) ve müminlerle alay etmekse küfür olarak değerlendirilmiştir. Bu ise Kur’an ve Sünnete iman eden bütün Müslümanlar için büyük bir tehdittir.

Herhangi bir zengin soylu ve güçlü birisine karşı alay edemiyorsak ondan gelecek zarardan korkuyorsak ALLAH(C.C)’a ve O’nun dinine karşı çok dikkatli olmalıyız.

Çünkü insanlarla alay etmek haram iken, din ile dinin alametleriyle alay etmek(küfürdür).

Rabbim bizleri böyle bir tehlikeye düşmekten muhafaza buyursun…

The post ÖZÜR BEYAN ETMEYİN! appeared first on Ebrar Medya.

Hamd konusunda başka ilah bulunmayan ALLAH(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve Selam Hz. Muhammed (sav)’ e onu aline ashabına müminlerin üzerine olsun İNŞAALLAH.

ALLAH(C.C) yarattığı kulunu donanımlı bir şekilde yaratmış ona, seçme, görme, düşünme, hak ve batılı ayırt edebilme özelliğini de vermiştir.

Bugün yaşarken gerçekten görmekteyiz insanlar hayatlarıyla ilgili bir mesele olduğunda onunla ilgili karar verme yeteneğine özgürlüğüne, bu hakka sahiptir.

Yeme de içme de, gezme de, uyuma da ya da birilerini sevip sevmemede bir ortama girmede vs. istediği gibi insanlar yaşama hakkına sahiplerdir. İstediklerini seçerler ona göre de hayatlarına yön verirler.

Dinlerini yaşama noktasında da böyledir. ALLAH(C.C) insana hakkı da batılı da göstermiştir. Onun önüne sermiştir, istediğini seçebilir.

İlk olarak Firavun ve onun yanında yer alan sihirbazlardan biraz bahsedelim.

Firavun ALLAH(C.C)’a karşı ilahlık, rablık taslıyordu. ALLAH(C.C) ona Musa(as)’ı gönderince o da kendince bir güç gösterecekti Musa(as)’ı yalancı çıkarma çabasına girdi. En iyi sihirbazları topladı Musa(as)’a karşı ve ayet şöyle anlatıyor;

Sihirbazlar: “Ey Mûsâ! Ya önce atmayı tercih edersin, ya da ilk atan biz oluruz” dediler.

Mûsâ: “Yok, (önce) siz atın” dedi. Bir de ne görsün, onların ipleri ve değnekleri yaptıkları sihirden dolayı kendisine hızla sürünür gibi görünüyor.

Bunun üzerine Mûsâ, içinde bir korku hissetti.

Şöyle dedik: “Korkma (ey Mûsâ!). Çünkü, sensin en üstün olan.”

“Sağ elindekini (değneğini) at ki, onların yaptıklarını yutsun. Şüphesiz yaptıkları bir sihirbaz hilesidir. Sihirbaz ise nereye varsa kurtuluşa eremez.”

(Mûsâ’nın değneği, sihirbazların ipleriyle değneklerini yutunca) sihirbazlar hemen secdeye kapandılar ve, “Hârûn ve Mûsâ’nın Rabbine inandık” dediler.

Firavun, “Demek, ben size izin vermeden önce ona (Mûsâ’ya) inandınız ha! Şüphe yok, o size sihiri öğreten büyüğünüzdür. Şimdi andolsun, sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve mutlaka sizi hurma dallarına asacağım. Hangimizin azabı daha şiddetli ve daha kalıcıymış, mutlaka göreceksiniz.”

Sihirbazlar şöyle dediler: “Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla tercih etmeyeceğiz. Artık sen vereceğin hükmü ver. Sen ancak bu dünya hayatında hüküm verirsin.”

“Şüphesiz ki biz; günahlarımızı ve bize zorla yaptırdığın sihri affetmesi için, Rabbimize inandık… (TAHA SURESİ 65-70)

Onlar firavuna karşılık tercihlerini yapmışlar ve iman etmişlerdi.

Ashab-ı Kehf  “onlarda dünyaya rahatlığa, genç olmalarına rağmen imanlarından dolayı mağarayı tercih etmişlerdi ve Sahabi hepsi tercihlerini yapmışlardı.

Şimdi ise bizler bu kadar gerçek bizim gözümüzün önüne serilmesine rağmen tercihimiz neyden yana oldu? Bizler neyi tercih ettik?

İnşaAllah tercihimiz, ALLAH(C.C)’ın razı olduğu kullardan eyler bizi Amin.

The post TERCİH MESELESİ appeared first on Ebrar Medya.

Kur’an’ı anlamamak (anlamamaktan dolayı vahyi inkar gündeme gelir) kişiyi küfre, sünneti anlamamak kişiyi bidatlere sürükler.

Ve yeryüzünde yaşayan Müslümanlar Kur’an ve Sünnet’in anlaşılması için büyük çabalar sarf etmektedirler.

Yalnız gelen vahyi anlamak için gereken çabayı sarf etmeyenler hidayetten mahrum kalmaktadırlar. Bu kişiler gözüyle gördüğü kulağıyla işittiği manayı (anlamak için gereken gayreti göstermediklerinden) mutlak manada kabul etmekle ümmet arasında fitne ateşini alevlendirmektedir.

Herkes kendi anladığını doğru kabul etmesi ümmeti büyük bir fitnenin içine sürükleyecek ve bu duruma da en çok kafirler sevinecektir.

“Musa; Rabbim! Dedi, yüreğime genişlik ver, işimi bana kolaylaştır, dilimdeki şu bağı çöz ki sözümü anlasınlar.” (Taha 25-26-27-28)

İmam-ı Kurtubi; “ki sözümü anlasınlar” Benim kendilerine söyleyeceklerimi bilsinler ve iyice kavrasınlar. Fıkıh, arap dilinde anlamak ve kavramak demektir. Daha sonra da fıkıh şeriat ilminin özel adı olmuştur.

Zahirde firavunun kurulu bir düzeni vardı. ALLAH(Celle Celaluhu) firavunun önce uyarılmasını istemişti. Firavun ise bu uyarıyı kendi iktidarının elinden alınması olarak değerlendirmişti. Bu firavunun bakış açısıydı. Oysa o hem dünya hem de ahirette ki ebedi rahatı reddetmişti.

Mus(a.s)’ın derdi sözünün işittirilmesi değil, anlaşılmasıdır. O yüzden bir şeyler söyleyip gitmek değil, meseleyi anlaşılır hale getirmek için gayret göstermelidir.

Firavun Musa(a.s)’ın söyledikleri üzerinde düşünüp, aklını çalıştırsaydı meseleyi anlar ve teklifi reddetmezdi. Firavun fıkhedemedi. Nelerden vazgeçtiğini, neleri geri teptiğini anlasaydı reddetmezdi.

“Andolsun biz, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Bunların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar; gözleri vardır ama onlarla göremezler; kulakları vardır ama onlarla işitemezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır..” (Araf 179)

İbn Kesir; Hakkı işitmeyen, görmeyen, hidayeti görmeyen bu kimseler bu duyularıyla sadece dünya hayatının dış görünüşünden maişetini temin etmede yararlanan salıverilmiş hayvanlar gibidirler.

Elmalılı Hamdı Yazır; Tam anlamıyla gafil diye işte bunlara denilir. Zira beyinleri ve kalbleri var, fakat şuurları yoktur… Dini, bir vehim; kitabı, bir eğlence; ilâhî kelâmı, bir musıki diye karşılarlar. ilâhî işlerle dünya işleri arasındaki inceliğin farkına varmaz, kimin kulu olduklarını, neye veya kime tapacaklarını bilmezler. Gönülleri boş heva, gözleri şekil ve resim, kulakları anlamsız sesler, müsemmasız isimler peşinde dolaşır durur.

Gerçekten İslam dininde ALLAH(C.C) birçok ayetinde de anlama fıkhetmeyle ilgili birçok ayetini indirmiştir.

“ALLAH(C.C) onlarda bir hayır görseydi elbette onlara işittirirdi. Fakat işittirseydi bile yine onlar yüz çevirerek dönerlerdi.

Son olarak bir örnekle bitirelim İnşaAllah.

Bir İslam alimi kendi kaynaklarının yanında bilgi sahibi olmak ve yanlışlara cevap vermek için incili inleyip ezberlese yanında tevratı inceleyip onu da ezberlese ve onlar hakkında sorulduğunda kendisi bütün detaylarıyla cevap verse onun Hristiyan ve yahut Yahudi olduğunu söyleyebilir miyiz?

Elbette ki hayır ve yine bir Hristiyan veyahut Yahudi alimi İslam’ı inceleyip iyi bir şekilde ezberlese ve sorulduğunda detaylarıyla cevap verse peki onun Müslüman olduğunu söyleyebilir miyiz? Elbette hayır.

Bilginin imana ve inanca dönüşmesi öyleyse ancak his ve kalp yoluyla benimsenmesiyle gerçekleşir. Ruhsuz, hissiz ve kalpten benimseme olmaksızın tekrar edilen sözler kalbe imanın girmesi için yeterli değil ve o bilgiye zıt düşen bilgilerinde yanlışlığı kabul edilmeli kendileri de reddedilmelidir. İmanın kalbe girmesine engel olan şirk, küfür, nifak gibi hallerinde bir kişi de muhakkak olmaması gerekir. Bunlarda kalbin perdeleridir.

Rabbim bizleri şuurlu Müslümanlardan eylesin İnşaAllah. Amin.

The post FIKIH, TEFAKKUH, ANLAMAK appeared first on Ebrar Medya.

Hamd konusunda başka ilah bulunmayan ALLAH(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve Selam Hz. Muhammed (sav)’ e onu aline ashabına müminlerin üzerine olsun İNŞAALLAH.

“(Ey Nebi) biz seni bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik, ama insanların çoğu bunu bilmez.” (SEBE 28)

Bu ayette, Hz. Peygamber (s.a.v)’in sadece bir şehir, ülke veya belli bir zaman için değil, bütün insanlar için ve her zaman için Nebi olarak gönderildiği, ancak yaşadığı çağın insanları ve vatandaşlarının onun değerini bilemedikleri belirtiliyor.

Hz. Peygamber(s.a.v)’in sadece kendi memleketi veya zamanı için değil, kıyamete kadar bütün insanlığa peygamber olarak gönderildiği Kur’an Azimüşşan’da muhtelif yerlerde ve vesilelerle anlatılmıştır.

“Ve bu Kur’an bana vahiy edilmiştir ki bunun vasıtasıyla sizi ve bunun ulaşabileceği herkesi uyarayım.”(ENAM 19)

“ De ki; Ey İnsanlar ben göklerin ve yerlerin sahibi ALLAH(C.C.)’ın elçisiyim.” (ARAF 158)

Ayrıca müjdeleyici olarak da gönderilmiştir.

“Sen ancak bir uyarıcısın. Şüphesiz ki biz seni hak ile müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki ona bir uyarıcı gelmiş olmasın.” (FATIR 23-24)

Ayette şöyle denilmek isteniyor. Ey Nebi senin işin insanlara haber vermek onları uyarmaktan başka bir şey değildir. Bundan sonra eğer kimse akıllanmıyorsa kötülüklerden vazgeçmiyorsa, bunun sorumluluğu sana ait değildir. Gözü kör ve kulağı sağır olanlara bir şey yapamazsın.

ALLAH(C.C.) Resulü (s.a.v), son Nebi, son Peygamber, müjdeci, insanlar için ayrıca rahmettir.

ALLAH(Celle Celaluhu), Resulünü (s.a.v) insanlık alemi için göndermiştir. Temizlensinler, arınsınlar ona itaat etsinler diye.

Çünkü cennete giden yol ancak ALLAH (C.C.) Resulünün (s.a.v) getirdiği yoldan geçer.

Hidayete erenler ancak yaşarken ona tabi olanlardır. Bugün yaşarken eğer insanlık alemi ALLAH(C.C.) Resulüne (s.a.v) tabi olmuyorsa onun getirdiği İslam dinini kendi canı gibi kabullenip korumuyorsa kimse beklemesin hidayeti, kimse ummasın cennete gireceğini, unutmayalım ki cennetliklerin cennete girmelerine sebep olan ilk özellik ALLAH(C.C.) Resulüne(s.a.v) tabi olup onun sözünden çıkmamalarıdır.

The post HİDAYET YOLU appeared first on Ebrar Medya.

Kalp, inabeden sonra tezekkür (öğüt alma, hatırlatma) mertebesine geçer. Bu mertebe inabe (ALLAH’A (C.C.) yönelme) mertebesinin hemen yakınında yer alan bir mertebedir.

ALLAH (C.C.) şu iki ayette bu yakınlığı ortaya çıkarır.

“Ancak ALLAH(C.C.)’a yönelen öğüt alır.” (MÜMİN 13)

“ Bütün bunlar ALLAH(C.C.)’a yönelen her kulun gözünü açmak ve ona ibret vermek (öğüt olması) içindir.” (KAF 8)

Bu makam sağduyu sahibi dediğimiz Ulu-l Elbab’ın özelliklerindendir.

“Ancak sağduyu sahipleri öğüt alır.” (RAD  19)

“Bunu ancak aklı selim sahipleri düşünüp anlar.” (BAKARA 269)

Bu ayetlerde açık bir şekilde görmekteyiz.

Tezekkür ve tefekkür (düşünme) marifet çeşitleri iman ve ihsanla hakikatlerin sonucunu doğuran iki makamdırlar. Arif kimse tefekkürden, tezekküre tezekkürden, tefekküre geçe geçe sonunda Fettah ve Alim olan ALLAH(C.C.)’ın izniyle kalbinin kilidi çözülür.

Hasan El-Basri (rh.a) şu sözüyle bu hususu ifade etmiştir;

“İlim sahipleri tezekkürden, tefekküre tefekkürden, tezekküre geçerek adeta kalpleri ile konuşmaya başlarlar ve sonunda kalpleri de dile gelir.”

Tezekkür, tefekkürün üstünde bir mertebedir. Çünkü tezekkür isteme, tefekkür ise vücut var olmadır.

Yani tefekkür vesilelere başvurmak suretiyle amaçları elde etmeye çalışmaktır. Tezekkür vücuttur, sözüne gelince bunun izahı şudur; Kul tezekkür ve tefekkür ile daha önce unutarak kaybettiği şeyi bulur, yeniden elde eder.

Kainata bakıp (tezekkürden) sonra tefekkürle devam ederek kul olduğunu hatırlar aslında.

Kaybettiği Rabbi ile olan bağını artık kainata bakıp yerlerin ve göklerin tek ilahını görür artık kalp gözüyle zerreden kürreye, yaratılan bütün mahlukatın tek yaratıcısı olduğunu tek İlahın, tek Rabbin olduğunu bize gösterir. İşte bu “Tevhid’dir”.

ALLAH (Celle Celaluhu) ne diyordu;

“Yerde ve gökte nice ayetler vardır bakıp ta görüp te geçerler.”

İşte insanoğlu ancak alemlerin bize sunduğu bu gerçeği görüp anlarsak o davete (Tevhid) davetine icabet edersek bizde tevhidle hayat ve vücud bulacağız, bizde kainatla bir bütün olup, Alemlerin İlahına boyun eğeceğiz.

Rabbim bizleri basireti açık kalben Rahman’a boyun eğen Müminlerden eylesin İnşaALLAH. AMİN

The post TEZEKKÜR appeared first on Ebrar Medya.

İnsanoğlu yaşarken şüphesiz ki birilerini örnek almış ona göre de hayatını yaşamıştır. Ya atalarının izinden gidilmiştir. Ya da toplum ne der ayıptır, zihniyeti hayatımıza yerleşmiştir. Kur’an-ı Kerim’i ALLAH (Celle Celaluhu) insanların hayatına hükmetsin diye göndermişti.

“Babalarımızı üzerinde bulduğumuz dinden çevirmek üzere mi geldin?” (YUNUS 78)

30, 40 yaşına kadar İslam’dan uzak yaşayan ALLAH(Celle Celaluhu)’ın emrini duysa bile, aldırış etmeyen bir topluluk elbette ki, ALLAH(Celle Celaluhu)’ın kitabında bir haber yaşayacak. Dinlememiş, duysa bile üzerinde düşünmemiş ayetleri işittiğinde bir korku kalpte oluşmamış saygıdan uzak yaşamış. Ama ALLAH(Celle Celaluhu) ne der deyince değil de toplum ne der insanlara “ayıp” olur demekten kimsenin aklına gelmemiş “ALLAH(C.C.) ne der?” Akıllara gelmemiş toplum ne der düşüncesinden.

Hayatlarımızı “AYIP” der yapma, demekten hep ayıp, haram fiiller işledik.

“Onlara ALLAH(C.C.)’ın indirdiğine uyun denildiği zaman, “biz atalarımızı bulduğumuz din üzerinde yaşarız.” Derler… (BAKARA 170)

Tarih boyunca ataları, babaları, toplumu, çevreyi düşünmekten İslam’dan bir haber yaşadık.

ALLAH(Celle Celaluhu)’ı razı edeceğimiz yerde toplumu, insanları razı etmeye çalıştık. Emir belli olmasına rağmen “ALLAH(Celle Celaluhu)’ın indirdiğine uyun, biz insanların getirdiğine uyun diye anlamışız.

Şunu iyi anlamak gerekir ki kuyuya taş atanla birlikte kuyuya düşünmeden atlayanlarda ALLAH(Celle Celaluhu)’a asi olmuştur.

The post AYIPTIR appeared first on Ebrar Medya.

Sahip olma duygusunun tutkuya dönüşmesine “hırs” denir. İnsanoğlunun temel zaaflarından biri olan bu duygu terbiye edilmediği zaman insanın gözünü, gönlünü ve zihnini bürüyerek onu esir eder. Onun,  öteyle olan bağlarını birer birer kopar. Para, mal, makam, şöhret gibi her türlü dünyalık onun duygu ve düşüncesini, basar ve basiretini dünyaya bağlayarak boynun da tasmaya bileğinde kelepçeye, ayağında prangaya dönüşür. O, artık “dünyevileşmiş” bir tiptir.

Dünyevileşmiş tip hiçbir dünyalığa sahip olamaz. Çünkü tüm dünyalıklar ona çoktan sahip olmuştur.

Eşyanın emrine verildiği ihsan, eşyanın emrine girmiştir. Dünyanın efendisi olan insan, dünyanın kulu haline gelmiştir.

Bu ise, insanın insanlığa karşı yapılabilecek en büyük hakarettir. İnsanın eşyaya kul olması, kula kul olmasından daha vahim bir sapmadır.

İşte bu noktada “İslam” insanı kendi zaaflarından korumak için devreye girmektedir.

Dünyevileşen israiloğulları, bu zaaflarında öyle ileri gittiler ki ALLAH(Celle Celaluhu)’a bile bile hile yapmaya kalkıştılar. Kendilerinin istekleri ibadet için tahsis edilen cumartesi yasağını çiğnediler. Hesapta uyanıklık yapacaklardı. Onlara ceza olarak “ Maymunlara dönün dedik.” Aşağılık maymunlara dönün emri ile gerçekleşen ilahi cezada çok ilginç bir ayrıntı vardır.

Afrikalı maymun avcılarının Avrupalılara satmak için maymunları canlı avlama yöntemlerini bilmemiz gerekiyor. Afrika avcılar, maymunlar ormanına dalarak onların görebileceği bir yere bir testi gömüyorlar. Bu testiye bir miktar fındık koyarak, başlıyorlar çıkarıp yemeye, Daha sonra, orayı terkedip gizleniyorlar. Onların fındık yerken gören maymunlar aynen taklit ederek çömlekteki fındıkları yemeye geliyorlar. Lakin çömleğin ağzı öyle hesaplı yapılmıştır ki, maymun elini boş olarak sokabilmekte, lakin dolu olarak çıkaramamaktadır.

Avcılar, maymunlar tam elini çömleğe doldurup fındığı avuçladıklarında ortaya çıkıp maymunlara doğru koşmakta, fakat maymunlar avuçlarındaki fındıktan vazgeçemedikleri için koşamamakta ve dolayısıyla fındık hatırına yakalanmaktadırlar.

İşte tarih boyunca hayatını dünyevileştiren kişi ve toplumlar avuçlarındaki dünyayı elde etmek için ahiretlerini feda etmekten çekinmemektedirler.

Fındık uğruna özgürlükten vazgeçmek geçici zevkler uğruna ahireti heba etmektedirler.

İmam Gazali (rh.a) diyor ki; “Mezardakilerin pişman oldukları şeyler yüzünden dünyadakiler birbirlerini kırıp geçiriyorlar.

ALLAH(Celle Celaluhu), inşaALLAH ebedi olan ahiretimiz için hayır adına her ne varsa bize nasip eylesin, dünya denen bu girdaptan da bizleri kurtarsın. AMİN.

The post DÜNYEVİLEŞME appeared first on Ebrar Medya.