sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA EN’AM SURESİ 71. VE 73. AYETLER

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA EN’AM SURESİ 71. VE 73. AYETLER
08.09.2025
12
A+
A-

Allah’a İmanın Faziletleri Ve Şirkin Çirkinlikleri

 

71- De ki: “Allah’tan başka bize fayda ve zarar vermeye gücü olmayan şeyle­re ibadet eder miyiz ve Allah bizi hida­yete kavuşturduktan sonra ökçeleri­miz üzerine gerisin geriye mi döndürü­lelim? Hani arkadaşları kendisini “Bi­ze gel” diye doğru yola çağırdıkları halde,’şeytanların saptırdıkları bir halde çöle düşürdükleri kimse gibi mi (olalım)?” De ki: “Asıl doğru yol, Al­lah’ın ilettiği yoldur ve biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunmu-şuzdur.”

72-  Bir de, namazı dosdoğru kılın ve O’ndan korkun diye. Huzuruna varıp toplanacağınız O’dur.

73-  O, gökleri ve yeri hak ile yaratan­dır. Onun “ol” diyeceği gün her şey oluverir. Sözü haktır. Sûr’a üfürüleceği günde mülk yalnız O’nundur. Görü­leni de görülmeyeni de bilendir. O Ha-kîm’dir, Habîrdir.

 

Nüzul Sebebi

 

Süddî der ki: Müşriklerin Müslümanlara, “Bizim yolumuza uyunuz, Mu-hammed’inkini bırakınız” demeleri üzerine Yüce Allah da, “De ki: Allah’tan başka bize fayda ve zarar vermeye gücü olmayan şeylere ibadet eder miyiz ve Al­lah bizi hidayete kavuşturduktan sonra ökçelerimiz üzerine gerisin geriye mi döndürülelim?” buyruklarını indirdi. [1][43]

 

Açıklaması

 

Ey Peygamber! Onlara de ki: Fayda ve zarar vermeye gücü yeten Allah’tan başka, bize ne fayda verebilen ne de zararı dokunabilen şeylere mi ibadet edelim? Allah bizi ondan kurtarmış ve İslâm’a iletmiş iken, ökçelerimiz üzerinde gerisin geri şirk ve küfre mi döndürülelim? O takdirde çölde, şeytanların aklını başından alıp şaşırttığı ve nasıl yol aldığını bilmeyen şaşkın bir kimse gibi mi olalım? Kendisini hidayet yoluna, dosdoğru yola çağıran ve, “Bize gel” diyen ar­kadaşları olduğu halde böyle şaşkın birisi gibi mi olalım?

Haktan yüz çevirip batıla yönelen herkese “Geriye döndü, ökçeleri üstün­de geri döndü, arkasını dönüp gitti” denilir. Sebep ise insanın aslında bilgisiz olmasıdır. Daha sonra ilerleyip tekâmül gösterince ilim elde eder. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Allah sizi analarınızın karınlarından hiç bir şey bilmi-yorken çıkardı. Size kulaklar, gözler ve gönüller verdi ki şükredesiniz.” (Nahl, 16/78). İkinci bir defa bilgiden cahilliğe dönecek olursa, artık onun için “Ökçe­leri üzerinde gerisin geri döndü” denilir.

Ayet-i kerimede maksat şu anlama gelen bir misâl vermektir: Her kim imandan sonra müşrik olup geri dönecek olursa bu kimse deliliğinin etkisiyle burnunun doğrultusunda giden yollarını şaşırmış, doğruyu bulamayan ve dos­doğru yol üzerinde bulunan ve kendisine, “Bize gel, bize geri dön, çünkü biz doğru yol üzereyiz” diyen arkadaşlarmı terk edip onlara karşılık veremeyen bir kimseye benzer. İşte putları ilâh edinip Allah’tan başka şeylere tapınan kimse­nin misâli budur. O bu putlarda bir varlık olduğunu kabul eder ve ölüm kendi­sini gelip buluncaya kadar böylece devam edip gider. Fakat sonunda pişman­lıktan ve yok oluştan başka bir şey de bulamaz. Şunu da belirtelim ki böyle bi­risinin oldukça samimi bir arkadaşı vardır. Bu da kendisini hak yol olan İs­lâm’a çağıran Muhammed (s.a.)’dir.

Zemahşerî der ki: Bu ifade, Arapların kabul ettikleri ve inandıkları şekil­de cinlerin insanı delirtip onun üstüne tahakküm sağladıkları kanaatlerine mebnidir. Yüce Allah’ın şu buyruğunda olduğu gibi: “Ancak şeytanın kendileri­ne çarpmaktan dolayı davranışlarını bozduğu kimse gibi…” (Bakara, 2/275). Yüce Allah burada İslâm yolundan sapan kimseleri, Müslümanların kendisini hak dine davet etmelerine rağmen onlara dönüp bakmadan şeytanın adımları­nı izleyen kimseye benzetmektedir. [2][44]

Yüce Allah’ın, “Şeytanların saptırdıkları kimse gibi mi (olalım)?” buyruğu­na gelince: Bunun anlamı, yeryüzünde çölde şaşırtıp bıraktıkları kimseler gibi mi olalım? demektir. Burada şeytanlardan kasıt, o kimselere kendisinin, baba­sının ve dedesinin adıyla seslenen ve arkalarından gittiği cinlerdir. O bu duru­muyla bir şey içinde olduğunu z-anneder, fakat cinlerin kendisini helak olacağı bir yere çekmiş olduğunu daha sonra anlar. İşte ey Peygamber! Sen onları hak dine çağır ve onlara de ki: Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de gösterdiği hidayeti ve doğru yolu, gerçek hidayetin kendisidir. İslâm yolu doğru yoldur, Sırat-ı Müsta­kimdir. Yoksa sizin nevalarınızdan hareketle kendisine çağırdığınız yol değil­dir.

Yine onlara de ki: Bizler âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim olmakla, yani ibadeti hiç bir kimseyi ortak koşmaksızm yalnızca ihlâsla O’na yapmakla em-rolunduk; o bakımdan biz de teslim olduk.

Namazı dosdoğru kılmamız da bize emrolundu. Yani biz hem İslâm ile hem de namazı dosdoğru kılmakla emrolunduk. Namazın dosdoğru kılınması (ikamesi), meşru kılınmış olduğu en mükemmel şekliyle yerine getirilmesidir. Bu sebep ise Allah’a seslenmekle nefsin arındırılması, hayasızlıktan ve çirkin işlerden uzak kalınmasıdır.

Aynı şekilde bize takvalı olmamız da emrolundu. Takva ise Allah’ın dinine ve şeriatına muhalefeti gösteren fiil ve tavırlardan sakınmaktır. Yani bizler şu üç hususla emrolunmuş bulunuyoruz. Bunlar, şirk koşmaksızın Allah’a ihlâsla yönelmek, namazı kılmak ve yalnızca Allah’a ibadet etmek, gizli ve açık bütün hallerimizde takvaya uygun hareket etmek. Kıyamet gününde huzurunda top­lanıp haşrolunacağınız Yüce Allah’tır ve dönüş yalnızca O’nadır. Amelleriniz­den dolayı sizleri hesaba çekecek, amellerinizin karşılığını verecektir. O bakım­dan O’ndan başkasına ibadet etmenin akılla, hikmetle, menfaatle en ufak bir ilgisi olamaz.

Gökleri, yeri ve onlarda bulunanları yaratan, onlara malik olan, işlerini düzenleyip yöneten Allah’tır. O hak, adalet ve hikmet esasları üzere yaratır: “Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık. Biz on­ları ancak hak ile yarattık.” (Duhân, 44/38-39); “Rabbimiz, bunu (hiç bir şeyi) boş yere yaratmadın.” (Al-i İmran, 3/191).

O’nun sözü, yani verdiği hüküm ve kazası hakkın kendisidir. O kıyamet gününde bir şeye “ol” dedi mi, hemen oluverir. O’nun emrinin yerine gelmesi bir göz açıp kapamak kadar bir zamanda veya ondan da daha kısa bir sürede­dir. “Diyeceği gün” buyruğu “ondan korkun” buyruğuna atfedilmiştir. Bu, O’nun “ol” deyip de olacağı günden korkun, takdirindedir. Ya da, “Gökleri ve yeri hak ile yaratandır” buyruğuna atfedilmiş olup “ol diyeceği gün her şey oluverir” di­yeceği günü yaratandır, takdirindedir.

Yüce Allah’ın tekvinî emri olan “ol” ile teklifi emirleri arasında bir fark yoktur: “Bilin ki yaratmak da emretmek de yalnız O’nun hakkıdır.” (A’râf, 7/54). Kimin tekvinî emri itaat olunan bir emir ise, teklifi emrine de aynı şekilde ita­at etmek icap eder. Çünkü yaratmak da haktır, emretmek de haktır.

Mülkünde eksiksiz tasarruf ve mutlak mülkiyet Allah’ındır. Yüce Allah’ın, “Sözü haktır… Mülk yalnız O’nundur” buyruğu “âlemlerin Rabbi” nin iki sıfatı olması bakımından cerre mahallinde iki cümledir.

Sûr’a üfürüleceği günde göklerde ve yerde bulunan herkes (ölüm dolayısıy­la) baygın düşecektir. Sûr’a üfleyecek meleğin kendisi dahi ölecektir. Sonra ona ikinci defa üfleyecektir. Bu sefer herkes kalkıp etrafına bakacaktır. Yani kendi­lerine ne yapılacağını bekleyecek, gözetleyecektir. Birinci üfürüş canlıların ölü­mü, ikinci üfürüş ise öldükten sonra diriliş ve mahşerde toplanmak içindir.

Yüce Allah’ın, “Sûr’a üfürüleceği günde” buyruğu ya “O’nun ol diyeceği gün her şey oluverir. (İşte o gün) Sûr’a üfürüleceği gündür.” şeklindedir ya da bedel­dir yahut da Yüce Allah’ın, “mülk yalnız O’nundur” buyruğunun zarfıdır (yani o günde mülk yalnızca O’nundur, anlamındadır). Yüce Alah’ın şu buyruğunda olduğu gibi: “Bu gün mülk kimindir, bir, tek ve Kahhâr olan Allah’ındır.” (Mü’min, 40/16). Yani mahşerde Sûr’a üfürülüp kabirlerden çıkılacağı günde mülk yalnızca Yüce Allah’a aittir.

Sûr’dan maksat ise, sahih haberlerde belirtilendir. Ahmed, Abdullah b. Amr’dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Bedevi Arabın birisi, “Ey Allah’ın rasulü sûr nedir?” diye sormuş, Resulullah (s.a.)da, “İçine üfürülen bir boynuz­dur” buyurmuştur. Müslim, Resulullah (s.a.)’tan şöyle buyurduğunu rivayet et­mektedir: “Şüphesiz İsrafil sûr’u alıp ağzına dayamış, alnını eğip üflemek üze­re ne zaman emrolunacağını gözlemektedir.” İbni Mes’ud da .der ki: “Sûr içine üflenecek boynuz şeklinde bir şeydir.”

Sûr ile ilgili hadis-i şerifte belirtildiği gibi üç tane nefha vardır. Ebu Hu-reyre’den şöyle dediği rivayet edilmektedir: “Sûr’a üç defa üfürülecektir. Birinci üfürüş feza (korku ve dehşet) nefhası, ikincisi baygın (ölü) düşme nefhası, üçüncü ise âlemlerin Rabbi huzuruna kalkma nefhasıdır.”[3][45]

Yüce Allah’ın sıfatlarından bazısı da şöyledir: O gaybı (yani bizim için gö­rülmeyeni) ve açıkta olanı (gördüğümüz maddi âlemi) bilendir. İbni Abbas’tan rivayete göre gayb ile şehadetten (görülen ve görülmeyenden) kasıt, gizli ve açık olandır. Yüce Allah yarattıklarını hikmet üzere yaratandır. O hikmetli ve maslahatı olmayan hiç bir şeyi yapmaz ve onu kulları için uyulması gereken haline getirmez. Kullarının gizlediklerini, niyetlerini, kalplerinde olanları, söyledikleri sözleri bilen, durumlarından bütün ayrıntılarıyla haberdar olan­dır.

Yüce Allah gökleri ve yeri yaratan, tekvini ve teklifi buyrukları hak olan, dünyada ve yaratıkların haşredileceği günde mülkiyet ve egemenlik yalnız kendisinin olan, gizliyi ve açığı bilen, her şeyi yerli yerinde yapan, hikmeti son­suz, bütün gizlilikleriyle onlardan haberdar olduğuna ve bu sıfatlara sahip bu­lunduğuna göre, evet Yüce Allah madem ki bu sıfatlara sahiptir, ibadete lâyık olan da O’dur. Aklı başında herhangi bir kimsenin O’nun dışında herhangi bir şeye dua ya da ibadet etmemesi gerekir: “Allah ile beraber kimseye dua (ibadet) etme.” (Cinn, 72/18); “Hayır, yalnız O’na dua edersiniz. O da dilerse dua ettiği­niz şeyi açar…” (En’am, 6/41) [4][46]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.