VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA MAİDE SURESİ 112. VE 115. AYETLER

İsrailogulları’na Maide’nin (Sofranın) İndirilmesi
112- Hani Havariler “Ey Meryem oğlu İsa! Rabbin gökten bize bir sofra indirebilir mi?” demişlerdi. O da “Eğer iman edenlerdenseniz Allah’tan korkun” demişti.
113- Onlar “İstiyoruz ki ondan yiyelim, kalplerimiz yatışsın, senin bize (peygamberlik iddian ile ilgili) hakikaten doğru söylediğini bilelim ve biz de ona şehadet edenlerden olalım” dediler.
114- Meryem oğlu İsa “Ey Allahım, ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki, bizden öncekiler için de bizden sonra gelecekler için de bir bayram ve senden bir ayet olsun; bizi rızıklandır. Çünkü sen rızık verenlerin en hayırlı-sısın” dedi.
115- Allah buyurdu ki: “Şüphesiz ben onu üzerinize indiriciyim. Artık (bundan) sonra aranızdan kim kâfir olursa ben onu âlemlerden hiç kimseyi azap-landırmayacağım bir azapla azaplan-dırınm.”
Açıklaması
Ey Muhammedi İsa’nın samimi arkadaşları olan Havarilerin ona şu sözleri söylediklerini hatırla: Rabbin bize gökten bir yiyecek sofrası indirmeye razı olur ve böyle bir işi yapar mı?
Bu talep Yüce Allah’ın her şeye gücü yettiğini bilen mümin Havariler tarafından yapılmış olmakla birlikte, güç yetirebilmenin söz konusu edilmesinden kasıt, “O böyle bir işi yapar mı ve sen böyle bir istekte bulunacak olursan duanı kabul eder mi?” sorularına cevap almaktır. Havariler bununla Yüce Allah’ın her şeye kadir olduğuna tam bir inanç ve bilgi sahibi olduktan sonra, gözle görmek, müşahade etmek ve itminan verecek bilgi sahibi olmak istediler. Nitekim İbrahim (a.s.) de şöyle demişti: “Rabim bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster.” (Bakara, 2/260). Çünkü düşünme ve habere dayalı bilgi hakkında, ba-zan şüphe ve itirazlar söz konusu olabilir. Fakat gözle görülen maddî şeylere dair bilgiye bu gibi şeylerin etki etmesi söz konusu değildir. İşte bundan dolayı tıpkı Hz. İbrahim’in “Fakat kalbimin mutmain olup yatışmasını istiyorum.” Bakara, 2/260) dediği gibi Havariler de “Kalplerimiz yatışsın” demişlerdi. [1][37]
es-Süddî der ki: Rabbin indirebilir mi, ifadesinin anlamı, eğer böyle bir istekte bulunacak olursan Rabbin onu sana verir mi, demektir. Bu da güç yetire-bilme kudretinin kulların itaat etmelerini sağlayıcı bir yönü olduğunu göstermektedir. [2][38]
Taberî de şöyle der: Bence doğruya daha yakın olan anlam şudur: Eğer bunu ondan isteyecek olursan senin isteğini kabul edip sana istediğini verir mi?[3][39]
Kimisi de şöyle demiştir: Ayet-i kerimede, “Sen Rabbinden isteyebilir misin” kıraatine göre hazf edilmiş bir ifade vardır ki takdiri şöyledir: Rabbinden isteyebilir misin? Hz. İsa onlara şu şekilde cevap verdi: İsraillilerin Musa (a.s.)’dan isteklerini andıran böyle bir istekte bulunmaktan Allah’tan korkunuz. Eğer gerçekten iman eden kimseler iseniz yani eğer sizin mümin olma iddianız doğru ise…
Havariler bu isteklerine dair mazeret belirterek şöyle dediler: Biz bu sofradan yemek istiyoruz. Çünkü yemeğe ihtiyacımız var. Yüce Allah’ın kudretine senin peygamberliğinin doğruluğuna dair kalbimizin yatışmasını ve yakîn bilgimizin de artmasını istiyoruz. Çünkü duyu ve müşahadelerle elde edilen bilginin, delillere teslimiyete dayalı nazarî bilgiye göre istenene delâleti daha güçlüdür. İşte biz, buna tanık olmayan diğer İsrailoğullarma karşı bu mucizeye de tanıklık edenlerden olmak istiyoruz; ya da Allah’ın birliğine ve kudretinin kemaline, senin de peygamberliğine şahitlik edenlerden olmak istiyoruz. Böylelikle bu, imana yahut imanın artmasına bir sebep teşkil etsin.
Hz. İsa da dilekte bulundu ve dileği yerine getirildi. Böylelikle bu konuda onlara karşı getirilecek delillerde bir eksiklik kalmasın, muhalefet ettikleri takdirde onlara azap gelmesine bir gerekçe olmuş olsun.
Hz. İsa şöyle dedi: Ey işlerimizin mutlak maliki ve velisi olan Rabbimiz! Üzerimize şu Havarilerin göreceği şekilde semadan bir sofra indir. Onun ineceği gün bizim için bayram olsun. Denildiğine göre o gün pazar günü idi. O günden itibaren Hristiyanlar pazar gününü bayram edinmişlerdir.
Bu hem bizden öncekilere, hem bizden sonrakilere yani bizim çağdaşımız olan dindaşlarımıza da bizden sonra gelecek olanlara da bayram olsun. Ve senden bir ayet, yani kudretinin kemaline benim de peygamberliğimin doğruluğuna delâlet eden nezdinden gelen bir alâmet olsun.
O sofradan da başkalarından da bedenlerimizi gıdalandıracak, besleyecek hoş ve temiz rızıklarla rızıklandır. Sen nzık verenlerin en hayırlısısın. Yani bağışlayan ve nzık verenlerin hayırlısısın. Çünkü sen Ganî ve Hamîd’sin, dilediğine hesapsız rızık verirsin. Dikkat edilecek olursa Hz. İsa inecek sofranın faydasını dinî ve toplumsal fayda istemesinden sonra duasında söz konusu etmiştir. Halbuki Havariler bunun tam aksine sofradan yeme faydasını diğer faydalardan öne almışlardı.
“Allah buyurdu ki: Ben onu üzerinize şüphesiz indireceğim.” Yani Yüce Allah Hz. İsa’ya bir veya bir kaç defa bu sofrayı indireceği vaadinde bulundu. Allah’ın vaadi ise gerçektir, O sözü doğrunun ta kendisidir. Nitekim bu sofra indirildi.
Fakat verilen bu söz ile birlikte, muhalif hareket edilmesi halinde ceza da söz konusu edilmektedir: “Artık (bundan) sonra aranızdan kim kâfir olursa…”
Yani bu sofranın indirilişinden sonra kim Allah’ı inkâr ederse şüphesiz ki ben onu, diğer bütün âlemlerin kâfirlerinden -onların çağdaşları arasından- hiç bir kimseye yapmayacağım oldukça ağır bir azap ile azaplandırırım. Çünkü artık bu maddî delilden sonra kâfir olan yahut Allah’ın varlığına ve kudretine delâlet eden kesin delil ve mucizelerle alay eden kimselerin ileri sürebilecekleri hiç bir mazeretleri kalmayacaktır.
Sofrada indirilen yiyeceklere gelince: Denildiğine göre bu, ekmek ve et ya da ekmek ve balıktı. Taberî der ki: Sofrada indirilenler hakkında söylenecek doğru söz şu olabilir: Sofra üzerinde yiyecek bir şeyler vardı. Bunun balık ve ekmek olması da cennet meyvelerinden bir meyve olması da mümkündür. Ancak bunları bilmenin faydası olmadığı gibi bilmemenin de zararı yoktur. [4][40]
Süyutî’nin kaydettiği bir hadiste de şöyle denilmektedir: “Sofra semadan, ekmek ve et ile indirildi. Hainlik etmemeleri ve ertesi güne bir şey saklamamaları emrolundu, fakat hainlik ettiler ve sakladılar. O bakımdan bunların hilkati maymunlara ve domuzlara dönüştürüldü.” [5][41]