ANLAMSIZ AYRILIKLAR
İhtilâf, bir konuda farklı görüş ileri sürmektir; yahut bir konuda birbirinden farklı birkaç görüş ve hükmün bulunması hâlidir. Bu hâl caiz olan bir konuda meydana gelmiş ise ve farklı görüş sahipleri, ümmetin birliğini bozacak şekilde taassuba düşmemiş bulunurlarsa yalnızca ihtilâftan bahsedilir, fakat tefrikadan bahsedilemez, yani bu görüş ve fikir ayrılığına tefrika denemez. Görüş ayrılığı, Kitâp ve Sünnet’in açıkça hükmünü ortaya koyduğu, ümmetin üzerinde ittifak ettiği bir sâhada veya konuda ortaya çıkarsa, yahut ictihada açık sâhada ortaya çıktığı hâlde farklı görüşlere meşrûiyet tanımayan bir taassuba düşülmüş olursa “dînin caiz görmediği” tefrika meydana gelmiş olur. İmam Şâfiî bu iki kavramın önemli farkını şu cümleler ile dile getiriyor:
“Allah’ın Kitâbında, yahut Peygamberi’nin (asm) dilinde açık ve kesin delil ile ortaya koyduğu hükümde -bunu bilen kimsenin- ihtilâf etmesi, farklı bir görüş ileri sürmesi caiz değildir. Te’vîle (yoruma) açık olan, yahut kıyas yoluyla ulaşılan bir konuda, yorum veya kıyâsın götürebileceği bir mânâyı ortaya koyarsa, bu kimseye, kesin ve açık nassa karşı görüş ileri sürmüş muâmelesi yapılamaz.. Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de, kesin ve açık olarak ortaya konmuş hükümler üzerinde ihtilâfa düşenleri -yalnızca bunları- kınamıştır.” (Er Risale sy 560-561)
Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de beş vakit namazı farz kılmış, örtünmeyi farz kılmış, avret yerlerini açmayı yasaklamıştır; bu konularda farklı görüş ileri sürülemez, farklı hükümlerden bahsedilemez. Kur’ân-ı Kerîm’de faiz açık ve kesin olarak haram kılınmıştır; faizin haram olup olmadığı tartışılamaz, farklı görüş ileri sürülemez.
Kur’ân-ı Kerîm’de ve Sünnet kaynağında özellikle ve açıkça hükmü açıklanmamış konulara gelince ictihad (kıyas, istihsan, istıslâh….) devreye girer. Bu konularda farklı görüşler ileri sürmek, farklı ictihadlarda bulunmak caizdir. Böylece ortaya çıkacak olan birden fazla görüş ve hüküm, ümmet için genişliktir, rahmettir; çünkü ülü’l-emir bunlardan herhangi birini tercih ederek kanunlaştırabilir, yani ülü’l-emrin önünde birden fazla seçenek vardır. Fertler de -kendileri müctehid değil iseler- bunlardan biri ile amel ederek kulluk vazifelerini yerine getirmiş olurlar. Sıkıntıya düştüklerinde, ehlinden fetvâ alarak başka görüş ve ictihadları da uygulayabilirler.
İhtilafta akla ilk gelen şey müslüman topluluğu bırakıp onlara buğz edip düşmanlık edip çekip gitmek değil bilakis o meseleyi o topluluk içinde çözüme kavuşturmaya çalışmak ve nefsin ilmin önüne geçmesine müsade etmeden ve asıl meselenin ayrılmak değil birlik ve beraberlik içinde olmak olduğunu unutmadan hareket etmek gerekir
Makalemizi İmam şafii nin talebesi yunusa ettiği nasihatle bitirirken rabbimin bundan bizi faydalandırmasını niyaz ediyorum
İmam-ı Şafii talebelerinden biri olan Yunus ile müzakere yaptığı bir meselede ihtilafa düşer. Öyle ki talebesi öfkesinden dolayı dersi terk eder ve evine gider. Akşam olunca Yunus kapısının çalındığını fark eder.
‘Kim o?’ der.
Kapıdaki kişi,
‘İmam-ı Şafii’ der.
Yunus, kapıyı açar İmam Şafii’nin kapıda beklemekte olduğunu görür ve hocasının ayağına kadar gelmesine şaşırır.
İmam Şafii kapıyı açan talebesi Yunus’a şunları söylemiştir:
1-Ey Yunus! Bizi birleştiren yüzlerce mesele dururken bir mesele mi bizi ayıracak?
2-Ey Yunus! Yaptığın ve üzerinden geçtiğin köprüleri yıkma! Bir gün o köprüden geri dönmen gerekebilir!
3-Ey Yunus! Hatadan nefret et ama hataya düşenden nefret etme.
4-Bütün kalbinle günaha öfkelen ama günahkara acı, ona merhamet göster.
5-Ey Yunus! Sözü eleştir ama sözü söyleyene saygı göster.
6-Ey Yunus! Görevimiz, hastalığı tedavi etmektir, hastayı yok etmek değil.