VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 69. VE 70. AYETLER

Allah’a Ve Peygambere İtaat Etmenin Mükâfatı
69-70- Kim Allah’a ve Peygamber’e itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerle, sıddıklar-la, şehitlerle, salihler (iyi adamlar) ile beraberdirler. Onlar ne iyi arkadaştırlar. Bu Allah’tan bir nimettir. Her şeyi hakkıyla bilen olarak Allah yeter.
Nüzul Sebebi
Taberanî ve İbni Merdûveyh Hz. Aişe’den rivayet etmişlerdir. Hz. Aişe (r.a.) diyor ki: Bir adam Peygamberimiz (s.a.)’e gelerek şöyle dedi: Ey Allah’ın Rasulü, muhakkak ki sen bana canımdan da, çoluk çocuğumdan da daha sevgilisin. Evimde olup seni hatırladığımda artık duramıyorum, gelip seni görmeden sükûnete eremiyorum. Kendi ölümümü ve senin ölümünü düşününce anlıyorum ki sen cennete girdiğin vakit diğer peygamberlerle birlikte yüce makamlara yükseltilirsin. Ve korkarım ki cennete girdiğimde ben seni göremem artık. Resul-i Ekrem (a.s.) hiç bir cevap vermedi. Nihayet Cebrail (a.s.) bu ayeti indirdi: “Kim Allah’a ve Peygamber’e itaat ederse… işte onlar… peygamberlerle… beraberdirler.”
el-Kelbî diyor ki: Ayet, Resulullah (s.a.)’ın mevlâsı (kölesi) Sevbân hakkında inmiştir. Sevbân, Hz. Peygamberi pek çok severdi, O’nu görmemeye dayanamazdı. Bir gün rengi solmuş, bedeni zayıflamış bir halde geldi. Yüzünde hüzün ve öldükten sonra Hz. Peygamberi (s.a.) artık görememe korkusunun belirtisi okunuyordu. Bu durumu Resulullah’a (s.a.) söyledi. Hemen Allah Teâlâ bu ayeti indirdi.
İbni Ebî Hatim, Mesrûk’tan tahric ediyor: O dedi ki: Hz. Peygamber (s.a.)’in ashabı “Ey Allah’ın Rasulü, bize dünyada senden ayrı kalmak yaraşmaz. Sen bizden önce alınırsan (vefat edersen) bizim üzerimizdeki derecelere yükseltileceğinden artık seni göremeyeceğiz…” dediler. Bunun üzerine Allah celle ve alâ “Kim Allah’a ve Peygamberce İtaat ederse… peygamberlerle beraberdir.” ayetini indirdi.
Yine İbni Ebî Hatim, İkrime’nin şöyle dediğini tahric eder: Bir genç Peygamberimize (s.a.) gelerek dedi ki: “Ey Allah’ın Nebisi! Dünyada seni görme nimetine erdik. Fakat kıyamet günü seni göremeyiz. Çünkü sen cennete yüksek derecelerde olacaksın.” Bunun üzerine Allah Teâlâ bu ayet-i kerimeyi indirdi. Resulullah (s.a.) da o gence: “Sen cennette benimle olacaksın inşaallah” dedi. [1][3]
Açıklaması
Allah ve Rasulünün emrettiklerini yapan ve yasakladıklarını bırakan kimseyi Allah azze ve celle izzet ve ikram yurdu olan cennetine sokar, kullarının en seçkin grubu olan yüce derece sahiplerine arkadaş kılar. Bu kıymetli zevat dört mertebedir:
Peygamberler, sıddıklar, şehitler, sonra müminlerin umumu olan ve dış ve içleri selim, istikamet üzere bulunan salih kişilerdir. Lafız, her salih ve şehidi içine alır. Allah ve Rasulü’ne itaatkâr olan kimse onlarla aynı yerlerde bulunur, oradaki nimetlerden istifade eder. Onları görmek ve huzurlarında bulunmak suretiyle yararlanır. Yoksa onlarla aynı derece ve makamda eşit olamazlar, bu bakımdan aralarında farklar vardır. Ancak dünyada onlara uyup itaat etmelerinden dolayı devamlı ziyaretleşirler. Ve her biri kendi halinden hoşnuttur, razıdır.
Sonra Allah Teâlâ onları överek buyuruyor ki: “Onlar ne iyi arkadaştır.” Bu dört sınıf zevat, o kişiyi çok sevdiklerinden, onu görmekten sevinç duyduklarından ötürü ona arkadaş olurlar. Buradaki “refik (arkadaş)” kelimesi murâ-fık “devamlı şekilde arkadaşlık, yoldaşlık eden kişi” manasınadır ve cemi (çoğul) şekli kasdedilmektedir. Mana “Onlardan her biri arkadaş olmak yönünden ne güzeldir” demektir. Nitekim “Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyoruz.” (Hac, 22/5) ayetinde de çocuk kelimesi müfred olarak gelmiştir, manası, “Sizden her birinizi bir çocuk olarak çıkarıyoruz” demektir.
Ayet-i kerimenin manasını Taberanî’nin merfu olarak rivayet ettiği “Kim bir kavmi severse Allah da onu onlarla beraber hasreder (kıyamet günü birlikte kılar).” hadisi ile Buharî ve Müslim’in Enes (r.a.)’ten tahric ettikleri “Kişi sevdiği ile beraberdir.” hadisi de teyit etmektedir. Sevgi ise “(Habibim) de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.” (Âl-i İmran, 3/31) ayetinde Duyurulduğu gibi itaat etmeyi gerektirir.
Allah Teâlâ’ya ve Hz. Peygambere itaat eden kişiye verilecek bu mükâfat büyük bir ilâhî lütuftur. Ona hak kazananı en iyi Allah bilir, kim takva sahibidir daha iyi bilir. İtaatkâr müttakiler, sapıtmış günahkârlar ve riyacı (gösterici) münafıkların kim olduklarını bilmeye Allah Teâlâ kâfidir.
Ayet-i kerime, onların bu dereceye sadece itaatleri sebebiyle değil, Allah Teâlâ’nm fazl u keremi ile eriştiklerini de haber vermektedir.
Artık münafıklar hallerini ıslah etmezlerse o kötü ve uğursuz sonuca kavuşmaktan sakınsınlar. İtaatkâr, sadık müminlere de Allah Teâlâ’nm fazl u ihsanı, nimetleri kutlu olsun, kavuşacakları sevaplara, mükâfatlara sevinsinler. [2][4]