VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 3. VE 4. AYETLER

Dörde Kadar Hanımla Evlenmenin Mübahlığı Ve Mehir Vermenin Vacip Olması
3- Eğer yetim kızlar hakkında adaletli davranamayacağmızdan korkarsanız size helâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Şayet adalet yapamayacağınızdan endişe ederseniz o zaman bir yahut sahibi olduğunuz cariye (ile yetinin). Bu, sizin haksızlık yapmamanıza daha ya- kındır.
4- Kadınların mehirlerini hoşnutlukla ve bir bağış olarak verin. Bununla beraber gönül hoşluğu ile ondan size bir kısmını bağışlarlarsa onu da içinize sindire sindire yiyin.
Nüzul Sebebi
Üçüncü ayet-i kerime olan, “Eğer … korkarsanız” buyruğu ile ilgili olarak Buharî, Müslim, Nesaî, Beyhakî ve başkaları şunu rivayet etmektedirler: Urve müminlerin annesi Hz. Aişe’ye (r. anhâ) bu ayet-i kerime hakkında soru sordu. O da şöyle dedi: “Ey kızkardeşimin oğlu, burada sözü edilen velisinin himayesindeki yetim kızdı. Bu adam malında ona ortak olur, malı ve güzelliğinden de hoşlanırdı. Mehrinde adaletli olmadan onunla evlenmek istediğinden dolayı onun dengi olanlara verdiği mehri vermezdi. İşte böyle yapmaları onlara yasak kılındı ve hoşlarına giden kadınlardan ikişer, üçer ve dörder olarak nikahlamaları emrolundu.”
Said b. Cübeyr, Katâde, er-Rabî, ed-Dahhâk ve es-Süddî de der ki: Yetimlerin mallarından sakınırlar, ancak kadınlara gereken kıymeti vermez ve diledikleri şekilde evlenirlerdi. Kimi zaman adalet yapar, kimi zaman yapmazlardı. Yetimlere dair soru sormaları üzerine, “Yetimlere de mallarını verin” diyen ayet-i kerime nazil oldu. Yine şanı yüce Allah, “Eğer yetim kızlar hakkında adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız…” ayetini de inzal buyurdu. Yüce Allah buyuruyor ki: Yetimler hakkında adalet yapamamaktan korktuğunuz gibi yine kadınlar hakkında da onlara adil davranamamaktan korkunuz. O bakımdan haklarının altından kalkmanız mümkün olandan fazlası ile evlenmeyiniz. Çünkü kadınlar zaaf ve acizlik bakımından yetimler gibidirler. el-Vâlibî (üçüncü tabakadan güvenilir ravilerden Ali b. Rabia b. Nadla)’nin rivayetine göre İbni Abbas’ın da görüşü budur.
“Kadınların mehirlerini hoşnutlukla… verin” mealindeki dördüncü ayet-i kerimenin nüzulü ile ilgili olarak da İbni Ebî Hatim, Ebu Salih’ten şöyle dediğini rivayet etmektedir: Baba kızını evlendirdiğinde mehrini alır, ona bir şey vermezdi. Yüce Allah böyle davranmalarını yasak kılarak, “Kadınların mehirlerini hoşnutlukla ve bir bağış olarak verin” ayetini indirdi. [1][5]
Açıklaması
Bu ayetlerin konusu nüzul sebebine göre tespit edilebilir. Buna göre konu ya yetimlerin dışında kalan hanımlarla evlenmektir; yani eğer sizden herhangi birinizin himayesinde yetim bir kız bulunur ve böyle bir kıza mehr-i mislini verememekten korkuyor iseniz, bunun dışında hanımlarla evlenmeye yönelin. Çünkü bu durumda olanlar pek çoktur ve bu konuda Allah evlenmek isteyene darlık vermemiştir. Yahut da ayet-i kerime kadınlar hakkında adaletli davranmakla ve birden fazla evlenmeleri halinde onlara zulmü önlemekle ilgilidir. Yani, “Yetimlere de mallarını verin” ayet-i kerimesi nazil olunca, kadınların haklarında adaleti terk etmekten çekinmemekle birlikte, yetimleri velayetleri altına almaktan çekinmeye koyuldular. Çünkü bu durumda herhangi birisinin nikâhı altında kimi zaman on kadın bulunur ve bunlar arasında adalet yapma-yabilirdi. İşte bunlara şöyle dendi: Yetimlerin haklarıyla ilgili olarak adaleti terk etmekten çekindiğiniz gibi, kadınlar arasında adaletten uzak durmaktan da korkun, çekinin ve nikâhınız altında tutacağınız kadınların sayısını azaltın.
Korkmaktan kasıt ise bilmektir. Bu ifadeyle, bilinen şeyin korkulacak ve sakınılacak bir şey olduğu anlatılmak istenmiştir.
Yani eğer sizler mehirlerini vermemek suretiyle yahut batıl yollarla yetimlerin mallarım yemek suretiyle yetimlere haksızlık yapacağınızı bilir yahut hissederseniz, yetim bir kızla evlenmemelisiniz. Onun dışında bir, iki, üç yahut dörde kadar başka kadınlarla evlenebilirsiniz. Birden çok kadınla evlendiğiniz takdirde de adaletle davranmalısınız. Adaletle muamele yapma ve aralarında haklarını pay edebilme imkânını bulabilmeniz için dörtten fazla kadınla evlenmeyiniz. Bu durumda erkeklerin çeşitli durumları söz konusu olur. Kimisi iki hanımla, kimisi üç, kimisi dört hanımla evlenir. Dört sayısı, hanımlar arası adaletin mümkün olabileceği azami sınırdır.
Yüce Allah’ın, “Nikahlayın” buyruğundaki emir mübahlık ifade eder. Bu, Yüce Allah’ın, “yiyiniz, içiniz” (Bakara, 2/187) buyruklarını andırmaktadır. Bunun vücup ifade ettiği de söylenmiştir. Yani Yüce Allah’ın, “İkişer, üçer, dörder olmak üzere” buyruğundan alınmış sayıyı aşmamanın vücubunu ifade ediyor, demektir. Yoksa asıl itibariyle nikâhın vücubunu ifade etmez.
Yüce Allah’ın, “İkişer, üçer, dörder olmak üzere” buyruğunun her bir kelimesi türünün tekrarına delâlet etmektedir. “ikişer”de iki, ikiye, “üçer”de üç, üçe, “dörder”de dört, dörde delâlet etmektedir. Yani birden çok hanımla evlenmek isteyen herkes, sözü geçen sayıdan dilediği kadarını nikahlayabilir. Kimisinin bu kadar hanımı olabilir, kimisinin olmaz.
Daha sonra Yüce Allah birden çok hanımlar arasında adalete bağlı kalmanın zorunlu olduğunu pekiştirmektedir. Bu husus da Yüce Allah’ın, “Eğer yetim kızlar hakkında adaletli davranamayacağınızdan…” buyruğundan anlaşılmaktadır. Bu buyruğunda Yüce Allah şunu zikretmektedir: Sizler birden çok hanım ile evlenmeniz halinde adaletle davranamayacağınızdan korkarsanız o takdirde tek bir hanım ile yetinmelisiniz. Birden çok hanımla evlenmek Yüce Allah’ın şu buyruğunda açıkça emrolunan adaleti gerçekleştireceğinden yana emin olan kimse için mubahtır: “Hırs gösterseniz bile kadınlar arasında adaleti gözetmeye güç yetiremezsiniz.” (Nisa, 4/129). Bu buyruk, kalbî meyil arasındaki adalet hakkında anlaşılabilir. Eğer bu ihtimal olmamış olsaydı, her iki ayetten herhangi bir şekilde birden çok hanımla evlenmenin caiz olmaması sonucu çıkardı.
Adaletli davranamamak korkusu bu hususta zan ve şüphe halini de kapsar. O bakımdan ya hür kadınlardan tek bir kadın ile yetinmelisiniz yahut da cariyelerden dilediğiniz kadar cariyeyi odalık almak yoluyla yetinme yoluna gitmelisiniz. Cariyelerin nikahlanma yoluna gidilmemesi ise aralarında her hususta adaletin vacip olmayışındandır. Onlar hakkından istenen yalnızca örfe uygun olarak geçim için gerekli nafakadan ibarettir.
Tek bir kadınla evlenmeyi seçmek yahut da cariye ile yetinme yoluna gitmek, haksızlık ve zulüm yapmamaya daha yakındır. Yüce Allah’ın, “Sizin haksızlık yapmamanıza” buyruğundan kasıt, zulüm yapmamanızadır. İmam Şafiî (r.a.)’nin bu, “Haksızlık yapmamanıza” buyruğunu, “Geçindirmekle yükümlü olduğunuz kimselerin sayısının artmamasına daha yakındır” diye tefsir ettiği nakledilmiştir. Buna delil de Kisaî, Asmaî ve Ezherî’nin belirttiklerine göre Arapların fasih olanlarından bir kimsenin geçindirmekle yükümlü olduğu kişilerin (aile efradının) sayısı arttığı takdirde bu durumu ifade için (ayet-i kerimede kullanılan kelime ile aynı kökten gelen) âle, ye’ûlu fiili ve aynı kökten gelen kelimeler kullanmasıdır.
Kısacası zulümden uzak durmak, tek bir kadın ile yetinmenin yahut da cariye ile yetinme yoluna gitmenin teşri edilmesinin sebebidir. Bunda ayrıca hanımlar arasında adaletin şart olduğuna da işaret vardır. Kadınlar arası istenen adalet ise maddî adalettir. Yani yanlarında gecelemeyi aralarında eşit paylaştırmak, yemek, içmek, giyinmek, mesken gibi geçim harcamalarında eşitliği sağlamaktır. Manevî adalet yahut da kalbî yakınlık olan meyil ve sevgi ise, istenen bir şey değildir. Çünkü bu, insanın elinde olan bir şey değildir. Bundan dolayı Hz. Aişe’ye diğer hanımlarından daha fazla meyleden Allah Rasulü, Sünen kitaplarında Hz. Aişe’den zikredildiğine göre şöyle buyurmuştur: “Allah’ım bu elimde olan şeyleri paylaştırmamam Elimde olmayan şeylerden dolayı da beni sorumlu tutma.” Bundan kasıt ise kalbî meyildir. Kişi adalet yapamamaktan korkacak olursa, birden fazla hanımla evlenmesi haram olur.
Daha sonra Yüce Allah kocalara hitap ederek hanımlarına mehirlerini tereddütsüz ve gönül hoşluğu ile vermelerini emretmektedir. Bu ise iki eş arasında kurulacak sevginin bir sembolü, hanıma olan sevgi ve ona verilen kıymetin bir belirtisidir. İbni Abbas’m görüşüne göre “kadınlara mehirlerini… veriniz” ayetindeki hitap kocalaradır. Önceleri koca mehirsiz olarak evlenir, “Ben sana mirasçı olurum, sen de bana mirasçı olursun” der kadın da buna razı olurdu. Burada ise mehirlerini vermekte ellerini çabuk tutmakla emrolundular.
Hitabın velilere olduğu da söylenmiştir. İbni Ebi Hatim, Ebu Salih’ten şöyle dediğini rivayet etmektedir: Erkek (velayeti altında bulunan) dul bir kadını evlendirdiği takdirde, mehrini kendisi alır, ondan kadına bir şey vermezdi. Yüce Allah onlara bunu yasakladı ve, “Kadınlara mehirlerini… verin” ayeti nazil oldu.
Eğer kadınların kendileri gönül hoşluğu ile, baskı altında tutulmaksızın ve aldatılmaksızın size bir şey verecek olursa, onu da afiyetle yiyiniz. Yani bu sizin için helâl olur, onu almakta sizin için bir günah yoktur. Dünyada bunun sizden geri isteneceğinden korkmayın, ahirette de bir sorumluluktan çekinmeyin.
Burada “yemek” kelimesi ile onda tasarrufun helâl olduğu kastedilmektedir. Özellikle yemekten söz edilmesi ise malî tasarrufların çoğu şekillerinin bu yolla olmasından dolayıdır. Yüce Allah’ın, “Onların mallarını mallarınıza (karıştırarak) yemeyin” buyruğunda olduğu gibi. [2][6]