VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 81. VE 83. AYETLER

Peygamberlerin Birbirlerini Tasdike Dair Sözleri Ve İmanı Emretmeleri
81- Hani Allah peygamberlerden, “Size verdiğim Kitap ve hikmetten sonra be-raberinizdekini doğrulayıcı bir peygamber gelince ona mutlaka iman edip yardım edeceksiniz” diye söz almış ve, “Kabul ettiniz mi? Bu ağır yükümü aldınız mı?” demişti. Onlar da, “Kabul ettik” demişlerdi. “Öyleyse şahit olun, ben de sizinle beraber şehadet edenlerdenim” diye buyurmuştu.
82- Artık kim bundan sonra yüz çevirirse işte onlar fasıklann ta kendileridirler.
83- Onlar Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki göklerde ve yerde ne varsa ister istemez O’na teslim olmuştur ve O’na döndürüleceklerdir.
Açıklaması
Ya Muhammed! Allah’ın bütün peygamberlerden almış olduğu şu sözü kabul buyurduğu zamanı hatırla! Kendilerine Allah tarafından bir Kitap, hüküm ve peygamberlik verilip de daha sonra beraberlerinde bulunanı doğrulayıcı ve ona uygun haberler getiren kişi geldi mi -ki o da peygamberlerin ve rasullerin sonuncusu Muhammed (s.a.)’dir- mutlaka ona iman edecek ve ona yardımcı olacaksınız. Çünkü peygamberlerin risaletleri birbirlerini tamamlar. Onları göndermekten maksat birdir. Onlar dinin asılları üzerinde ittifak halindedirler. Fert konulardaki ayrılıkları ise insanın hayır ve maslahatınadır, insan hayatının ilerlemesine, tekâmülüne uygun düştüğünden dolayıdır.
Meselâ, Hz. Musa ile Hz. Harun gibi aynı ümmette çağdaş iki peygamber bulunacak olursa, onlar her hususta ittifak halindedirler. Şayet kavimleri farklı farklı olursa, sonradan gelen peygamber öncekinin davetine iman eder, önceden gelen de sonradan gelecek olanın davetine iman eder. Nitekim Hz. Lût, Hz. İbrahim’in getirdiklerine iman etmiş ve davetinde onu desteklemiştir. Şayet Hz. Musa ile Hz. İsa gibi aralarında zaman farkı varsa yine birisi ötekinin davetini tasdik eder. İşte peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesi de böyledir. Önceki peygamberlere uyanların onun peygamber olarak gönderilişine iman etmeleri ve onu desteklemeleri gerekir. Çünkü dinde peygambere düşmanlık eden Kitap Ehli’nin yaptığı gibi ayrılıp bölünmeye, düşmanlığa ve kine sebep yoktur. Aksine din bir araya gelmenin, birleşmenin sebebidir, sevginin, muhabbetin yoludur. Kurtuluşa ve mutluluğa ulaştırmanın anahtarıdır.
Daha sonra Yüce Allah, kendilerinden söz alman peygamberlere şöyle buyurdu: Sizler beraberinizde bulunanı doğrulayan rasule imanı ve bu konuda yaptığınız ahdi yerine getirip yardımcı olarak onu desteklemeyi kabul edip benimsediniz; bu şekilde pekiştirilmiş olan sözümü, ahdİTPİ tasdik ettiniz mi?
Onlar, “Biz bunu kabul ve itiraf ettik” deyince Yüce Allah şöyle buyurdu: Biriniz ötekine şahitlik etsin. Ben de sizinle birlikte size ve sizin bu kabulünüze şahitlik ediyorum. Sizin her durumunuzu, sizinle ilgili her şeyi biliyorum. Hiç bir şey benim bilgimin dışında değildir. Buharî ile Müslim’in Enes b. Ma-lik’ten rivayet ettiklerine göre Resulullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde cehennemlik olan kimseye şöyle denilir: Ne dersin, yeryüzünde ne varsa senin olsaydı bunu (azaptan kurtulmak için) fidye olarak verir miydin? O, evet der. Allah ona şöyle buyuracak: Ben senden bundan daha basit bir şey istemiştim. Ben senden, baban Adem’in belinden zürriyet.olarak seni çıkardığım sırada, bana hiç bir şeyi ortak koşmamak üzere söz almıştım, fakat sen bana ortak koşmaktan başka bir şeyi kabul etmedin.”
Böyle bir konuşma temsilî bir anlatımdır ve Allah’ın şahitliği gereğince, birinin ötekine karşı şahitliği gereğince amel ettikleri takdirde, yaptıkları bu kabulden geri dönmekten bir sakmdırmadır ve onlardan alınan bu sözü pekiştirmedir.
İşte bu söz ve tekitten sonra kim yüz çevirir, dini ayrılığın ve düşmanlığın aracı haline getirir, ahir zamanda gönderilen ve kendisinden önceki peygamberleri tasdik eden, kendisinden önce gelen bütün kitaplar ve risaletle: hakkında hüküm koyan o peygambere iman etmezse -Peygamber efendimizin çağdaşı olan Kitap Ehli gibi yaparsa- işte bunlar, küfürlerinde ayak direten kimselerdir. Allah’ın ahdinin ve sözünün dışına çıkan, verdikleri sözü bozanlardır.
Din bir ve tek olduğuna göre peygamberler hak dinin birliği dolayısıyla -Yüce Allah’ın da beyan ettiği gibi- genel esaslar üzerinde ittifak ettiklerine göre Kitap Ehli, Muhammed (s.a.)’in nübüvvetini ne diye inkâr ediyorlar?
Onlar Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Hak apaçık belli olduktan sonra haktan başkasını mı istiyorlar? İslâm dininden başka bir din mi edinmek istiyorlar? Halbuki göklerde ve yerdekilerin hepsi yüce Allah’a boyun eğmiş, O’nun hükmüne ve muradına itaat etmiştir. Bu ya bizzat kendilerinin insaf etmesi, delilleri dikkatle düşünüp tetkik etmeleri sonucu kendi istekleriyle gerçekleşir ya da kılıçla zor altında kalarak yahut İsrailoğullan’nın tepesine dağın kaldırılması ve Firavun’un boğulma noktasına gelip ölümün yaklaşması halinde olduğu gibi, İslâm’ı kabul etmeye mecbur eden şeyleri görmek suretiyle olur. Bunlar Allah’ın azabını, kâinattaki tasarrufunu, dilediğini var edip meydana getirmesini görünce, “Yalnızca Allah’a iman ettik, Kıyamet gününde dönüş yalnız Allah’a olacaktır, sair bütün yaratıklar da ona dönecektir ve herkese amelinin karşılığını O verecektir” derler. İster itaatle Allahü Tealâ’ya teslim olsun, ister Yahudi ve Hristiyanlardan olup İslâm’dan başka bir din edinen kimselerden olsun, bu ifade açık bir tehdit mahiyetindedir.